Türkiye ile Taliban ilişkilerinin, Kabil Havaalanı’nın işletilmesiyle sınırlı kalmayacağı derinlemesine bir ilişkiler ağının örülmekte olduğu anlaşılıyor.
Türkiye’nin Kabil Büyükelçiliği’nde yapılan ve 3,5 saat sürdüğü açıklanan toplantı sonrasında iktidarın, dostu Katar’ın ve ABD’nin “görüşüyoruz” açıklamaları bunu kanıtlamaya yetiyor. Kimi kez etkisi büyük olan iktidarın küçük ortağı da, Türkiye Afganistan’da “olmalı” diyor.


YÖNETİM DESTEĞİ

Taliban, Afganistan’ı, Emir-ül-Mümin’in denilen tek kişi eliyle ve şeriat kurallarıyla yöneteceğini açıklıyor. Şeriat kuralları ile ilgili henüz olmasa da, Türkiye, Taliban’a tek kişi eliyle yönetimin eşsiz bir örneğini sunuyor.

Bu çerçevede, kamu ihalelerinin yandaşlara verilmesi; işe almalarda yandaşlığa bakılması, devlet kurumlarının yanlış istatistikleri ile özellikle ekonomi konusunda topluma sürekli yalan pompalanması; basının tamamına yakınının iktidara bağımlı kılınmış olması ve özellikle de iktidarı eleştirenlerin “terörist” olarak suçlanması sayılabilir.

Dahası var; Türkiye, bir kamu yönetiminin dört ana ayağı, maliye, yargı, eğitim ve dış politika alanlarında Taliban’a büyük katkılar yapacak gizilgüce sahiptir.
Maliyeden başlarsak, Taliban şeriat kurallarıyla çalıştığı için, “faiz” haramdır. Yıllardır faiz sebep, enflasyon sonuçtur yaklaşımıyla, bilim-dışı bir faiz görüşü ile yönetilen Türkiye, Taliban’a yakın dostu Katar ile el ele giderek bu sorunu kolayca çözer.

Yargının çok önemli olan mali boyutunu ya da Sayıştay’ı geçtik, ülkemizde gerek adli, gerekse idari yargının çok büyük bölümüyle, yine yıllardır tek kişiye bağlı işlediği yaşanıyor ve biliniyor. Aslında 30 Ağustos törenlerinde devlet protokolündeki yeri 28 basamak birden yükseltilerek 12. sıraya getirilen ve 1 Eylül Adli Yıl açılışında Cumhurbaşkanı ve yargının temel sorunlarından söz etmeyen Yargıtay Başkanı’nın yanında yargı bağımsızlığına ve laikliğe “fatiha” okuyan Diyanet İşleri Başkanı (DİB) Prof.Dr.Erbaş, kanıtlıyor ki Türkiye’deki yargı yapılanmasından Emir’in alacağı çok ders vardır.

Eğitim konusunda da Türkiye katkıya çoktan hazırdır. Ders programlarından Evrim’i kaldıran; felsefe ve benzeri dersleri iyice azaltan, anaokulundan üniversiteye dek eğitimi çok büyük ölçüde cemaat, tarikat ve vakıflara bırakarak medrese eğitimine dönüştürmüş olan; İlahiyat Fakülteleri’nin adını bile İslami İlimler yapan Türkiye, Taliban eğitimine büyük katkılar yapabilir.

Bu ülkeyi, özellikle insan hakları konusunda Avrupa değerlerinden ısrarla uzaklaştıran ve dış politikasının kapsamını “ümmet” olarak genişleten iktidar, dış politikada da Taliban ile kolayca kol kola girebilir.

İNSAN GÜCÜ

Anlaşılıyor ki, Taliban yönetiminin eğitilmiş işgücü gereksinimi büyüktür.

Meğer bu ülkede, uzmanların “karanlık bir Selefi terör örgütü” olarak tanımladığı Taliban’ın çok taraftarı varmış.

Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesini, hiç utanmadan; bilimden ve tarihin gerçeklerinden tümüyle uzak bir yaklaşımla Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde yürütülen Ulusal Kurtuluş Savaşı’mıza eşdeğer tutan ve alkışlayan, kişi, parti ve dernekler var. Bu sözüm ona “okumuş” Taliban severler, özellikle de kadınlar Taliban’a yardıma koşmalıdır.

Sonra, Ayasofya cami yapıldığında oraya ilk imam olarak atanan, 7-8 ay sonra görevinden ayrılan, neden ve nasıl atandığı gibi, neden görevden alındığı da kamuoyundan bir sır gibi saklanan ve geçtiğimiz günlerde verdiği demeç ile Taliban’ı göklere çıkaran Prof. Dr. Mehmet Boynukalın ve çevresi ne güne duruyor?

Son olarak, Türkiye’yi Taliban’a yakınlaştırmak ya da Taliban’ı evcilleştirmek isteyen iç ve dış çevreler, Türkiye’nin Taliban’a koşullu destek vermesini; Taliban’ın özellikle kadın hakları ve demokrasi konusunda somut adımlar atmasının sağlanmasını istiyorlar. Bu ülkenin, İstanbul Sözleşmesinden ayrılan yönetimi de, Taliban’a “zihniyeti ile yakın” olduğu için, bu tür önerileri, çok büyük bir zevkle sahiplenerek, bundan siyaseten kazançlı çıkmaya bakıyor.
Bu durumda umut, bu toplumun çoğunluğunun Türkiye-Taliban yakınlaşmasının ülkeyi sürükleyeceği karanlığı görmesine kalıyor.