Tarikatları birer sivil toplum örgütü olarak savunup duran yaklaşım, en korkunç korku filminin en korkunç sahnesinden fırlamışçasına inanılması zor gerçeklere çarparak daha ne kadar parçalanmadan durabilir, bilemiyorum: Tacizler, tecavüzler, müritlerinin çocuklarına sarkıntılık eden şeyhler, kafası satırla kesilip bedenin üzerine bırakılan gençler, hekimlik gibi gıpta edilen bir mesleğin ilk basamağında evden yurda yayılan tarikat ilişkilerinin yol açtığı soluksuzlukla ölüme atlayan öğrenciler…

Ama hâlâ “Tarikat ağlarıyla ördük anayurdu dört baştan!” diye övünenler var!

Timur Soykan’ın dünkü “Uçan şeyhin dolapları” yazısı bu ülke insanlarının, bu ülkeyi yönetenlerin yıllardır hazırladıkları elverişli zeminlerde, “yerli ve milli” tarikatları da endişelendirecek (!) şekilde nasıl Ortadoğulu şeyhler ve tarikatları tarafından yağmalandıklarını anlatıyordu.

Guantanamo’dan uçarak kaçan şeyhler, körlerin gözünü bir dokunuşla açan şeyhler… Şeyh uçmaz mürit uçurur derler ya, anayurdu dört baştan dolaşın bir, bazen kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde kıraç toprakların ortasında müritlerin yetiştiği, yetiştirildiği “seralar”ı görürsünüz.

Guantanamo’dan uçarak kaçan şeyh, 2014’te Şanlıurfa’da camisi de olan büyük bir külliye inşa ettirip ayaklarını önce oraya basmış. Uçmak da kaçmak da ayağını bir fiziksel mekâna sağlam basmadan mümkün değil!

Soykan’ın yazısında fotoğrafını gördüğümüz, Haznevi tarikatının Suriye’den gelen müritlerince Gaziantep’te inşa edilen devasa külliyenin irili ufaklı benzerlerini memleketin dört bir yanında görmek için bir arabaya atlayıp anayurdu dört baştan dolaşmanız yeter.

İnançları ve yoksullukları istismar edilerek, aklını ve vicdanını bir şeyhe teslim ederek sorgusuz sualsiz biat eden dindar ve kindar çocuklar o mekânlarda yetişiyor!

Durumun ne denli korkutucu ve tehlikeli olduğunu anlamamızı sağlamak için keşke Alison Killing bir de buraya baksa!

Killing, 2021 yılında uluslararası habercilik alanında en önemli gazetecilik ödülü olan Pulitzer’i kazandı. ABD merkezli internet medya ağı Buzzfeed’in iki gazetecisiyle birlikte. Ancak, Killing gazeteci değil, mimar. Bu ödülü kazanan ilk mimar oldu ve ben de onu mimarlık okuyan oğlumuz sayesinde tanıdım.

Killing’e ödül kazandıran; uydu haritalarını, değişik yüksek teknolojili teknikleri ve kamplara girip çıkanların ifadelerini kullanarak, kampların ve cezaevlerinin kendilerine özgü mimari özellikleri olduğu bilgisinden de hareketle, Çin’in Sincan Uygur bölgesindeki kamplar ve cezaevleriyle onların insan kapasitesini büyük bir kesinlikle saptaması.

Yaptığı işe “adli mimari” deniyor ve gazetecilikle çok kesişen yönleri de var. Londra Üniversitesi Adli Mimarlık Bölümü de Tahir Elçi’yi öldüren merminin hangi silahtan çıkmış olabileceğine dair çarpıcı bir çalışma yapmıştı.

Killing, Google Earth’ün sağladığı uydu görüntüleriyle onun Çinli benzeri olan Baidu’nun görüntülerini karşılaştırmış, 5 milyon sansürlenmiş alan saptamış, onları eleyerek önce 50 bine indirmiş, sonra da mimari özelliklerinden hareketle kamp olduğunu kesinleştirdiği, en büyüğü 32 bin kişi kapasiteli olan 347 yapı saptamıştı.

Şimdi, yukarıdan bir Türkiye uydu haritası üzerinden benzer bir adli mimari çalışmasının yapıldığını, örneklerini Soykan’ın dünkü yazısında gördüğümüz yapıların ve benzerlerinin saptandığını, oraların barındırabileceği kişi sayısının belirlendiğini düşünün!

Anayurdun dört baştan nasıl tarikat ağlarıyla örüldüğünün mekânsal ve mimari gerçeğine çarpacak, galiba dehşete düşecek ve umarım laiklik konusunda bir başka titizleneceksiniz!