52 sanığın casusluk, Çarşı ve Gezi torbasına doldurularak yargılandığı davada tek tutuklu sanık Kavala hakkında umut ettiğimiz karar çıkmadı. Ne yazık ki, Kavala yine özgür kalamadı ve biz 1487, 1488, 1489, … 1500 diye esaret günlerini saymaya devam edeceğiz.

Asılsız suçlamalar, uydurma deliller, hukukun hiçbir yerine konamayacak kurmaca iddianamelerle insanların hayatlarının çalındığı bir ülke olduğumuz gerçeği Kavala’nın salınmasıyla da fazla değişmeyecekti. Ancak, onun hapis kalması, yalnızca ekonomisiyle değil dünyadaki yeriyle de zorda olan Türkiye’yi önümüzdeki günlerde daha da sıkıştıracak!

Çarşı’yı ve Gezi’yi yargılamayı geçin; onlar vicdanlarda ve tarihte hak ettikleri yeri aldılar! Biz de bu arada casusu en bol ülke olduk.

O kadar çok oldu ki casusumuz, bir yerlere sığdıramayıp torba davaların içine de atmaya başladık. Kavala’nın yargılandığı dava da o torbalardan biri.

Eskiden komünistlikle ilişkili Rus casusluğu pek meşhurdu ve solcuların başını yakardı hep. Sonra, bir ara memleketin neresinde bir İsrailli görse “casus” diyen hallerimiz oldu. Her ne kadar hepsini tutup yargılamasak da, vatandaşlar Anadolu’nun turiste alışık olmayan yerlerinde gördükleri her yabancının peşine “İsrail casusu” diye düştüler.

En son casusumuz da DEVA Partisi Kurucular Kurulu üyesi Metin Gürcan. Eski asker Gürcan da dün sabahın köründe “siyasi casusluk”tan gözaltına alındığını kendisi duyurdu.

Casusluğun sağı solu kalmadı artık! İster sağdan olun ister soldan, iktidara karşıysanız eğer, kurtuluş yok casusluktan.

Can Dündar casus, Müyesser Yıldız casus, Kavala casus… Hem askeri hem siyasi… Deniz Yücel ajan!

“Casuslar”dan sırtı ABD’ye, Almanya’ya, İsrail’e dayalı olanları şanslı. “Ben burada olduğum sürece” diye verilen gözdağlarına karşın, bir bakıyorsunuz pırrrrrr diye uçup gitmişler.

Amerikalı Rahip Brunson veya İsrailli Natali ve Mordi çifti öyle dehşetli casuslar ilan edildikten sonra salınıverilince, bu işlerin hukukla, delille falan ilgisi olmadığı düşüncesi pekişiyor tabii.

Kavala’nın avukatının, dünkü duruşma öncesinde; “Hukuki bir karar beklemek mümkün değil. Tamamen siyasi bir karar olacak. Siyaset, Osman Kavala’nın tahliye edilmesini isterse, Kavala yarın tahliye edilecek. … istemezse edilmeyecek” şeklindeki değerlendirmesi, ezici çoğunluğun da hukuka dair değerlendirmesi artık.

Kavala serbest bırakılmadı ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, ay sonunda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararına uymayı reddettiği için Türkiye hakkında yaptırımlar sürecini başlatacak. Süreç, Türkiye’nin kurucu üyelerinden olduğu Avrupa Konseyi’ndeki oy hakkının askıya alınmasına da, üyeliğine son verilmesine de varabilir.

Eski Türkiye yok tabii, yenisi de bunlara pabuç bırakacak değil!

Ancak, yargının bağımsızlığına ve hukukun üstünlüğüne dair hallerimiz Dolar/TL halleriyle, hatta soğanın patatesin fiyatıyla da doğrudan ilgili.

İtibar konusunda en küçük bir tasarrufu bile zaaf olarak gören iktidarın, dünyanın her yerinde hep kendisinin karşısında konuşlanan, 15 Temmuz darbe girişiminin finansörü ilan ettiği ve “ŞEREFSİZ” diye manşetler attırdığı BAE’nin ayakları altına turkuaz halılar sermesi de bu hallerimizle ilgili.

“Ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaşılan tehditler” de MGK bildirilerine girdiğine göre, artık askeri ve siyasi casuslarımızın yanına “ekonomik casuslar” da eklenebilir. Ekonomik mucize sırlarımızı bizi kıskanan ülkelere sızdıran casuslar!

Ama galiba, geçen günkü halı sermelerden, 10 milyar dolarlık anlaşmalardan ve itibarlı kucaklaşmadan sonra o casuslar arasında bir BAE casusu olmaz!