Geçen hafta başıma ilginç bir şey geldi. Bu duruma artık ne hale geldiğini herkesin bildiği TRT neden olduğu için ilginç değildi belki,

Geçen hafta başıma ilginç bir şey geldi. Bu duruma artık ne hale geldiğini herkesin bildiği TRT neden olduğu için ilginç değildi belki, ama en azından benim kişisel deneyimler tarihim açısından ilginçti: Hafta içi bir gün, Samanyolu TV’den transfer edilen bir kadro eliyle ‘kültür-sanat kanalı’mız TRT-2 mahvedilerek kurulan TRT Haber’de yayımlanan Ayrıntı adlı bir programdan röportaj isteğiyle aradılar. Konu referandumdu. Çok şaşırdığım için, telefondaki arkadaşa ısrarla “Niçin ben?” diye sordum. Şaşırmıştım, çünkü öncelikle Anayasa değişikliği ve referandum hakkında görüşüne başvurulacak bir uzman değildim, bu konuda söyleyebileceklerim ancak konu üzerine düşünen kendince bir yurttaşın söyleyebilecekleri kadar olabilirdi. İkincisi, açıkça ve zerre kadar utanmadan iktidar partisinin borazanlığını yapan TRT gibi bir kanalın böyle bir konu için arayacağı isimler listesinde yer almam hiç de mümkün görünmüyordu. Neyse, telefondaki kişi –programın danışmanı Yalçın Arı- Ayrıntı’nın TRT’nin genel çizgisinin dışında yayın yaptığını, demokratik ve çoksesli bir yayıncılık hedeflediklerini, bu bağlamda BirGün gazetesinden yazarları da –örneğin Ali Şimşek- konuk ettiklerini söyledi. Bu kadar sözden sonra ben de kabalık etmemek için –ve açıkça enayilik ederek- daha fazla soru sormadım. Sonradan, programı izlerken, özellikle şunu sormam gerektiğini anladım: “Peki bu röportaj programın içinde tam olarak nasıl yer alacak, nasıl kullanılacak?” 
REFERANDUM BİR SPOR-TOTO’YA DÖNÜŞÜYOR
Aynı gün bir çekim ekibi geldi okula, bahçede oturduk ve referandumda niçin ‘hayır’ denmesi gerektiğine dair kendimce görüşlerimi sıralamaya başladım. Böylece, evet-hayır ikilemine dair üç soruya tam da bu tür bir söyleşide olabilecek şekilde yüzeysel cevaplar vererek röportajı tamamladım. Bu röportajın Ayrıntı’da referandum konusunda ‘evet’ ve ‘hayır’ diyen başka kişilerin röportajlarıyla birlikte yayınlanacağını sanıyordum.
15 Ağustos Pazar günü saat 16’da gördüğümse şuydu: Programın sunucusu -Ülker’in kurduğu İstanbul Şehir Üniversitesi’nden sosyolog Fahrettin Altun- konuğuyla oturmuş -Bilgi Üniversitesi’nden felsefeci Ferda Keskin- Anayasa değişikliği paketinin ne kadar güzel olduğunu ve referandumda niçin ‘evet’ denmesi gerektiğini konuşuyorlardı. İdeolojik yönlenişi itibariyle sık sık şirazesinden çıkan ‘sosyolog sunucu’ Altun kimi anlar farkına varmadan referandumu bir spor-toto oyununa dönüştürüyor -’statükoculuk versus anayasa değişikliği paketi’-, bu arada sadece ‘hayır’ın değil ‘boykot’un da ne kadar sekter ve yanlış bir yönelim olduğunu belirtiyordu. Arada bir de –iki kere- Uğur Kutay adlı ne idüğü belirsiz –ekranın altında ‘akademisyen-yazar’ yazıyordu ama bu tanım Kutay’ın gerçekte niçin bu programda yer aldığını açıklamıyordu- bir yurttaşın referandum hakkında dile getirdiği bazı görüşleri dinliyor, ardından karşı tezlerle bu adamın söylediklerini tartışarak referandumda niçin ‘evet’ denmesi gerektiğini bir kez daha kanıtlıyorlardı.
   
AYRINTI’NIN DEMOKRASİCİLİK OYUNU
Çok tuhaf, neredeyse gerçeküstü bir durumdu; sanki ben sözü çok önemli bir kanaat lideriydim ve kendi isteğimle referandum hakkındaki görüşlerimi dile getirmek için bir basın toplantısı düzenlemiştim, Ayrıntı adlı programda da bu kanaat önderinin basına yansıyan konuşmasının eleştirisi yapılıyordu! Ama ben bir kanaat önderi olmadığıma ve sözlerim de kamu nezdinde asla öyle bir değer taşımadığına göre durum başka olmalıydı: Ayrıntı programı tarafından açıkça ‘evet masası’na meze niyetine kullanılmıştım! Programcılar, ‘evet’çi bir stüdyo konuğu ve masada bir tür ‘diyalektik meze’ olarak kullanacakları –ve başka tek kelime söz hakkı olmayan- ‘hayır’cı bir röportaj konuğu üzerinden ‘demokrasicilik’ oynuyorlardı! Ayrıntı’nın demokrasi ve çokseslilik anlayışı buydu demek…
Neyse, iktidardaki partinin demokrasi ve çokseslilik anlayışını birebir deşifre eden bu olay sayesinde, halkoylamasına sunulan demokrasi kandırmacasına niçin ‘hayır’ denmesi gerektiğini bir kez daha anlamış, naylon demokratlara ‘evet’ demenin ne kadar sakıncalı olduğunu bir kez daha görmüş oldum, kendilerine minnettarım!..