Turizmdeki daralmanın istihdam üzerindeki etkileri daha da belirginleşmeye başlayacak. Rakamlar gelir ve istihdam yönünden ekonomide ciddi bir iniş yönünü şimdiden işaret ediyor

Turizmin çöküşü: Kim nasıl etkilenir  AKP bu durumu nasıl çözer?

Geçtiğimiz hafta Japonya'nın ev sahipliğinde gerçekleştirilen G7 toplantısında her gündem başlığının alt satırlarında bir anti-küreselleşme eğiliminin varlığından bahsediliyordu. Bu ‘anti küreselleşme’, küreselleşme karşıtı gibi algılanmasın, lakin dünya artan gelir adaletsizliği merkez kapitalist ülkeler üzerinde bir yük yaratmaya başladığı anda ‘korumacı’ anlayışlar gündeme gelecek, adeta bugün mültecilere örülen dikenli teller az gelirli ekonomilere de örülmeye başlayacaktır. İngiltere Brexit’i bu gidişatın bir yansıması olarak gözlenebilir. Dolayısıyla küresel iklim için bugün söylenebilecek vaziyet, bağımlı-kırılgan ülkeler için geleceğin giderek karardığına ilişkindir. Bugün yozlaşmış, çarpık modelinin her yanında çöküşlerin yaşandığı Türkiye ekonomisinde de ilaveten dışarıdan gelen etkilerle oluşan risklerin de bu bakımdan ağırlaştığını söylemek mümkün.

Tam da bu noktada dünyada ikili, çoklu stratejik ilişkilere doğru yönelen kriz sonrası dönemde, Türkiye’nin de ekonomi modelinin konut piyasası odaklı iç tüketim ve dış tasarruflara dayalı bir yapıda olmaya devam edeceği, fakat mevcut gelir kompozisyonunun da sanayi üretimi ve turizmden uzaklaşarak konut ve altyapı ağırlıklı olacağı açık.

Sanayideki dış bağımlı üretim yapısının ve düşük katma değerli sığ üretim modelinin ülkenin üretici güçlerine ve değerlerine olan zararı zaten herkesin malumu. Peki, bir başka alarm veren sektör olan turizme bakacak olursak, işte burada 12 yıllık AKP iktidarının ekonomi, dış politika ve sosyal yaşam alanlarına ilişkin inşa ettiği yapının sonuçlarını birebir görmek mümkün.


Lüks rezidanslar, AVM'ler...
Özellikle Türkiye gibi sanayisi gelişmemiş ülkelere ekonomik ve sosyal birçok katkı sağlayabilecek bir alan olan turizm, kültürel ve sosyolojik etkileşimlerin yaratılması, korunması ve ileri taşınması yönüyle sosyo-kültürel olanakları da içinde barındıran iktisadi bir koldur. Birçok ekonomik alanla yaygın bir etkileşim halinde olarak ülke döviz gelirlerinde önemli bir yer tutar.

Türkiye’nin turizme yaklaşımı ise iktidarın ülkeye, insanlarına ve değerlerine olan bakışından farksızdır. Bugüne dek turizmin kültürel ve sosyal nimetlerinden faydalanılması yerine, gelen turiste düşük fiyatlı hizmet rekabeti üzerinden bir anlayış hakim olmuştur. Dünya’da benzerlerine çoğu Arap coğrafyalarında rastlanılan otel hizmetleri, şaşalı/ ultra lüks oteller görece daha düşük fiyatlarla pazarlanırken, kalan zamanlarda da turistlerin AVM’lere, varsa da açık çarşılara yönlendirilmesi yaygın eğilimdir. Esasen bu bir anlayışı temsil etmektedir ve nitekim dünya turizm sektöründe ülkeyi düşük fiyat üzerinden pazara çıkan iktidarın bir yandan kültür ve sanat mekanlarını yıkarak yerine rezidans, AVM’ler inşa etmesi tam da bu anlayışın bir tezahürüdür.

Türkiye’de konaklama-yiyecek içecek hizmetleri, kültür, sanat eğlence kalemleriyle birlikte turizmin milli gelirin içindeki payı yüzde 3 civarındadır. Yaklaşık 1,5 milyon kişiyi istihdam eden sektör, özellikle esnek ve kuralsız çalışmanın da en fazla gözlendiği alanlardan biri olarak sektördeki en ufak bir gerilemede yaygın işten çıkarımlara sahne olabilmektedir.



Gezi, saldırganlaşma, yalnızlaşma
Bilindiği gibi AKP iktidarının Gezi direnişiyle birlikte daha da saldırganlaşarak 2013 yılı itibariyle dış siyasette daha belirgin bir yalnızlaşmaya kayması ve ülkeyi içerde ve dışarıda savaşa sürüklemesi turizm sektöründe de dibe doğru ilerlemeyi başlattı. UNWTO’ya (Dünya Turizm Örgütü) göre 2001’den 2013 yılına dünya turist sayısındaki artış yüzde 52 olarak gözlenirken, Türkiye’deki artış yüzde 210’ları buluyordu. Turist sayısında bu ciddi farka rağmen, bu dönemde gelir artışında ise Türkiye’nin ancak 50 puanlık bir artışı sağlayabilmesi, yazının başlarında bahsedilen ucuz işgücüne dayanan düşük fiyatlı hizmet anlayışına dayanmakta. Nitekim ‘sürümden kazanan’ Türkiye turizmi, ekonomi ile aynı kaderi daha yoğunluklu olarak yaşayarak AKP’li bir Türkiye ile bağdaşmadı ve inşa edilen antidemokratik, hukuksuz ve savaşçı rejim eşliğinde sektördeki çöküşün de gelmesi gecikmedi. Bu kapsamda ‘Rusya’nın savaş uçağı düşürüldü, turizm inişe geçti’ türünden bir neden-sonuç çıkarımı bugünkü durum için çok eksik bir anlatım olacaktır. Gelen turistlerin yaşam güvenliğinin olmadığı, hukukun işlemediği, kültürel-etnik ve dini ayrımların iktidar dilinde ırkçı, nefret söylemlerine dönüştüğü bir ülkede turizmin de alarm vermesi nitekim kuvvetle muhtemel bir senaryodur. Ve Türkiye bugün bu senaryoyu realize etmektedir.

Rakamlarla somutlarsak, yılın ilk çeyreğinde Türkiye’nin brüt turizm gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 16 azalırken, Türkiye vatandaşı olup da yurtdışında ikamet eden ve ülkeye ziyaret yahut iş amacıyla giriş yapanları çıkardığımızda bu düşüşün yüzde 32’leri aşması söz konusudur.


Turizmdeki düşüşün kısa vadede olası etkileri
Bu eğilim hattında;
• Öncelikle turizmdeki daralmanın istihdam üzerindeki etkileri daha da belirginleşmeye başlayacaktır. Sektör içinde çalışanlardan başlamak suretiyle sektörün etkileşim içinde olduğu birçok sektör çalışanı da bu düşüşten nasibini alacaktır. Elbette turizmin yoğun olduğu kentlerde esnafın da zor geçecek zamanlarından bahsetmek mümkün.

• Sektörler arası ödeme zincirlerinde turizmden gelecek darbe; ödenemeyen çekler, banka borçları diğer sektörlerde de dalga boyutu azımsanmayacak olumsuzlukları beraberinde getirecek. Halihazırda özel sektörün yurtdışından sağladığı 200 milyarı aşan uzun vadeli borçları döviz kuruyla sallantıdayken, sektörler arası nakit akışının da sekteye uğraması, gelir ve istihdam yönünden ekonomide ciddi bir iniş yönünü şimdiden işaret etmektedir.

• Bir diğer taraftan turizm, ülkede cari açığın finansmanında önemli bir rol üstleniyor. Ülkeye döviz geliri sağlamasıyla cari açığın bir bölümünü finanse eden turizmdeki daralmanın etkisi ödemeler bilançosunda henüz cari açığın düşük büyüme konjonktürüne bağlı daralması nedeniyle alarm konumuna geçmedi. Ancak cari açık yeniden şişmeye başlarsa bu kez finansman konusunu başka bir hassasiyetle konuşmaya başlayacağımız kesindir.

• Erdoğan rejiminin önemli ayaklarından biri şüphesiz ekonomi. Sektöre ilişkin eğilimlere bakarsak, bu daralmanın önüne geçmeyi ‘ayrışmada’ aradıkları görülüyor. Yani dünya turizm pazarından farklılaşarak ayrışıyor, bu farklılaşmayı da ‘İslami Turizm’ üzerinden yapıyor. Turistik olan ve olmayan mekanları İslami, dini normlara göre değiştiriyor, hizmet anlayışını ve çalışan kompozisyonunu da bu yönüyle belirliyor.
Velhasıl bugün turizmdeki alarm zilleri neden iktidarın çok da gündeminde değil diye sorarsak, bu farklılaşan hizmet anlayışı cevabını verebiliriz. Zira bu konuda ne kadar hızlı olduklarını biraz çevremize baktığımızda da açık ve net bir şekilde gözlemleyebiliyoruz.