Bir küçük hapishane önündeydik. Üstümüzde siyah bacadan püsküren dumanlarla, dağların karı sisi iç içeydi. Beyaz Reno içinde ben, Hacı ve Minik idik. Nöbetçi içeriyi aradı, gardiyanlar geldi, demir kapı ağzından dosyayla birlikte şimdi beni alacaklar. Minik ellerimi çözdü, karşıma geçti, yüzüme sevgiyle bakar gibi baktı, bir Türküm deyin, tek yumruk olalım, bir vatanımız Türkiye diyelim, deyiverdi. Hayatında Türklük ve Türkiye kavramı ile hiçbir problemi olmamış ben, günlerce devam eden soruşturmalardan sonra o anda iyi şeyler hissetmemiştim. Küçük şehrin küçük sorgu binasına getirilmeden evvel, kocaman Mavi Gözlü şehrin büyük caddesindeki binada -adına Vatan derler- kalmıştım. Minik’in vatanı Türkiye, benim değildi.

Vatan veya Türkiye, sonra hep karşıma çıktı. Türk solu, Kürt solu, Türkiye solu, Kürdistan solu gibi sözleri duydum. Türk soluyla arasına mesafe koymasıyla övünenleri gördüm, yanımıza bile oturmak istemeyenler vardı. Anadili Zazaca olan bir yurttaş olarak dehşete düşüyordum. Her kimlik, nedense bana eşit yakın ve eşit uzak geliyordu. Yıllar sonra yurtdışına baro başkanı olarak gittim, Türk Baro Başkanı, diye takdim ediyorlardı. Yıllarca savunduğumuz sosyalist hareketin bir uluslararası toplantısında önerdiği tezler, baktım Türk Yolu diye tartışılmış.

Eren Erdem, seçmiş Türkiye’nin bir temsilcisi olarak IŞİD’e verilen sarin gazının Adana’dan gittiğini, Şam Guta’da binlerce kadın ve çocuğun bu gazın atılmasıyla katledildiğini, gazı nakledenlerin Türkiye’de hapiste sadece bir hafta yattıklarını, mahkemece ne sorgu ne sual ne duruşma, telaşla tahliye edildiklerini, serbest kalır kalmaz soluğu Suriye’de alıp, imini timini kaybettirdiklerini meclis kürsüsünden yüksek sesle açıklamakla durmayıp, bir de Rus televizyonuna konuşunca, kıyamet koptu. Genlerinde Moskof ve komünist düşmanlığı olan dinci gerici çevreler, haftalardır Putin’den işittikleri aşağılamalara ses çıkaramamanın da birikmiş öfkesiyle hızla harekete geçtiler. Milletvekiline dönük, Rus ajanlığı, Türkiye’ye darbe, casusluk, ihanet, lafları edildi, Erdoğan, Davutoğlu ve hariciyeciler onu hedef gösterdi, savcının biri hiç gecikmedi, bir fezleke yazıp gönderdi meclise. Burası, bir baro başkanının birkaç haftalık medya kampanyası ile öldürüldüğü, failinin sırlara karıştığı, ölenin yasının ise kırk sekiz saat tutulduğu bir yerdi. Kılıçdaroğlu, ilk başlarda -dumanlı havanın da etkisiyle- Türkiye’yi suçlamışsa partide tutmam, deyiverdi. HDP’nin Rusya ziyareti bile bu havaya uydu, Demirtaş, Rusya ziyaretimiz Türkiye aleyhine değildir, deme gereği hissetti.

Vatan ve ülke söz konusu olduğunda, bir azınlık olan sömürücü sınıflar her ülkede ulusun biricik temsilcisi olduğunu kabul ettirmeyi çok önemli sayar. Bu, kendi sınıf çıkarlarını herkesin çıkarı olarak göstermek, bankada istiflediklerini, fabrikada kanını içtiklerini, tahville biriktirdiklerini, yabancı hesaplarda tuttuklarını gizlemek içindir. Bizde ve her yerde burjuvazi artık gerici bir sınıftır. Avrupalı sermaye temsilcisi siyasetçilerin, birkaç bin mülteci sınırlara dayandığında, diktatör olarak damgaladıkları bir kişiyle, üstelik para karşılığı ilişkisi, haftalardır gözler önünde.

Milli ne varsa ayakları altında çiğnediğini söyleyen, millet değil ümmet ümmet, diye bağıran ve Suriye, Irak ve bölge ve hatta kürsel düzeyde ne karanlık işler çevirdiğini artık sağır sultanın bile duyduğu bir zat, hiç utanmaksızın herkese vatan, milliyetçilik ve Türkiye nutku çekiyor. Muhalifleri ise, -ne tuhaftır ki- onunla aynı telden Türkiye yarışına giriyorlar. Oysa ulusa, vatana, Türkiye’ye ihanet eden herkesten önce o. IŞİD’e TIR’lar dolusu silah gönderen, bunu deşifre eden gazetecileri bir emirle hücreye atan, İsrail’e yirmi milyon dolar karşılığı Mavi Marmara ölümlerini pazarlayan, dünyanın neresinde lanet bir terörist varsa ağababalığını yapan, yattığı evinin altına bile ulustan çaldığı bir milyar doları saklayan, Musul’a asker gönderip, bunu Türkiye’nin çıkarı yalanıyla perdeleyen, Obama’nın bir telefonuyla boyun büken, Suruç ve Ankara Garı’nda Türkiyelileri öldüren politikaların sorumlusu. Ülkenin bir bölümünü sokağa ve hatta pencereye çıkmaktan meneden, okulları karakola çeviren, on bir yaşındaki çocuğu top atışıyla parçalayan da o, kalkmış şimdi bize bir de ülke, vatan, millet diyor, sayıya gelmez ülke düşmanlığı suçunu gizlemek için, hiç kuşku yok.

AKP ve arkasına üşüşen gerici zihniyet, vatanın ve ulusun temsilcisi değildir. AKP, Türkiye düşmanıdır. Türkiye’yi savunmak, Rus, Şii, Irak ve İran düşmanlığı yapmak değildir. Rus uçağını düşürmek, Türkiye’yi savunmak değildir. IŞİD’i temizleyen Rus ordusu haklı ve doğru bir eylem içindedir. Rusya’yı bu eylemi nedeniyle vurmak aslında Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ihanettir. IŞİD Türkiye’yi düşman –kendi deyimiyle tağut- ilân etmiş bir canavarlar toplamıdır. Rus uçağını vurmanın, Türkiye’ye sadece ekonomide kaybettirdiği dokuz milyar dolardır. İç ve dış politikada ümmetçilik/mezhepçilik, Türkiye düşmanlığıdır.

Eren Erdem’in sözlerinde hiçbir yanlışlık yoktur. Suriye’ye sarin gazını ve iki bin TIR dolusu silahı Türkiye değil, AKP gönderdi. Tıpkı Minik gibi, Erdoğan ve Davutoğlu’nun değil, Eren Erdem’in Türkiye’si bizim vatanımızdır.