Erdoğan’ın 50+1 çıkışı üzerine tartışmalar sürerken İYİ Parti’den destek açıklaması geldi. CHP ve SOL Parti, iktidarın amacının rejimi kalıcılaştırmak olduğuna dikkat çekti. AKP ile anayasa yapılamayacağını vurguladı. Siyaset Bilimci Güven Gürkan Öztan ise muhalefeti, iktidarın tuzağına düşmemesi konusunda uyardı.

Tuzaklara düşmeyin
Erdoğan’ın 50+1 çıkışı iktidar ortağı MHP ile gerilim mi var sorusunu akıllara getirdi. (Fotoğraf: Depo Photos)

Politika Servisi

Almanya ziyareti dönüşü uçakta bir grup gazeteciyle röportaj gerçekleştiren AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “50+1 şartının değişmesi konusunda aynı fikirdeyim, isabetli olur” çıkışının yankıları sürüyor. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Bu konuda takdir tabii ki Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Yeni anayasa hedefi doğrultusunda bunların hepsi konuşulup tartışılabilir" derken İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, "Bu ülkede 50+1 sisteminin taşınması, böylesine bir kutuplaşmayla ülkenin yönetilmesi mümkün değil" ifadeleriyle Erdoğan’ın çıkışına destek verdi.

Öte yandan Hürriyet’te yer alan habere göre; yeni anayasa çalışmasında bu kuralın değişmesine yer verilebileceği, masada iki seçenek olduğu belirtildi. Anayasa değişikliği paketinde 50+1 yerine, “40+1” ya da “en çok oyu alan seçilsin” seçenekleri üzerinde durulduğu belirtiliyor. Cumhurbaşkanı adaylığında iki dönem kuralıyla ilgili herhangi bir değişikliğin olmayacağı kaydedilen söz konusu pakette, aile ve başörtüsü düzenlemelerinin de yer alacağı öğrenildi. AKP’nin bu konuda partileri ziyaret edeceği, özellikle İyi Parti ile uzlaşı arayacağı ifade edildi.

Daha önce de AKP kanadından yapılan kimi çıkışlarda 50+1 barajının yerine 40+1’e düşürülmesi, ilk turda en çok oyu alan adayın Cumhurbaşkanı seçilmesi gündeme getirilmişti. Bu çıkışlar MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin sert tepkisine neden olmuştu. Mevcut sistemin ittifak siyasetine kapı araladığı, AKP çevrelerinin bu durumdan rahatsız olduğu ifade edilmişti. Her meseleyi yeni Anayasa için bir fırsat olarak gören Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu çıkışının MHP yükünden kurtulmak için mi istediği ise tartışma konusu oldu.

Siyasetçiler ve akademisyenler Erdoğan’ın 50+1 çıkışı ile Anayasa tartışmalarını BirGün’e değerlendirdi.

SARAY İKTİDARIYLA ANAYASA YAPILMAZ

“Bu iktidarla yeni Anayasa çalışması yapmak olanaklı değil” diyen TBMM Anayasa Komisyonu Grup Sözcüsü ve CHP Ankara Milletvekili Murat Emir: “Öncelikle mevcut Anayasaya uyma konusunda ciddi sorunların yaşandığı herkesin malumudur. Yargıtay’ın Anayasal düzenimize meydan okuyan kararı ortada duruyor. Daha Can Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararı uygulanmadı. Her gün benzer bir örneğini yaşıyoruz” ifadelerini kullandı. “Anayasa’yı tanımayan, ayaklar altına alan bir iktidarla oturup neyi konuşacağız?” diye soran Emir, “Burada özellikle Erdoğan’ın günlük ihtiyaçlarına göre yapılacak değişikliklerin de ülkeye yarar getirmediğini biliyoruz. Erdoğan’ın derdi yeni Anayasa değil kendi geleceğini sağlama almaktır. Bunun bir parçası olmayacağız” şeklinde konuştu.

Murat Emir
CHP Ankara Milletvekili

AMAÇLARI REJİMİ KALICILAŞTIRMAK

SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi İsmail Hakkı Tombul ise “AKP 21 yıldır iktidarda. Bu dönem boyunca adım adım siyasal İslamcı bir rejim inşa ettiler. Şimdi de son seçim galibiyetlerinin ardından, birlikte inşa ettikleri tek adamcı rejimin geri dönüşmesini engellemek adına yeni bir Anayasa yapma gereksinimi duyuyorlar” dedi. “Toplumsal muhalefete ve halka burada düşen görev, AKP’nin siyasal İslamcı faşizmine karşı mücadele etmektir” ifadelerini kullanan Tombul, şu değerlendirmeyi yaptı: “AKP’nin yeni Anayasa ile rejimini kurumsallaştırmasına engel olmak önem teşkil etmektedir. Anayasalar siyasal egemenlerin kendi dönemlerini yansıtır, AKP’nin egemen olduğu dönemde de asla yeni bir Anayasa konu dahi edilmemeli. Saray rejimi ile demokratik bir açılım çıkması mümkün değildir. SOL Parti de önümüzdeki dönemde Erdoğan’ın inşa ettiği rejime karşı güçlü şekilde mücadele edecektir. Emekçi halka karşı sorumluluğunu yerine getirecektir. Meclis muhalefetine çağrımız da Anayasa tartışmasına dahi girmemeleri yönündedir.”

İsmail Hakkı Tombul
SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi

∗∗∗

MUHALEFET ÇOK NET TAVIR ALMALI 

Siyaset Bilimci Doç. Dr. Güven Gürkan Öztan Erdoğan’ın 50+1 sisteminin değişmesine yönelik açıklamalarını BirGün’e değerlendirdi: “Erdoğan’ın 50+1 şartına dair söyledikleri önümüzdeki günlerde gerçekleşecek yeni siyasi manevraların habercisi niteliğinde. İktidar ortakları yeni bir anayasanın “kaçınılmaz” olduğunu kanıtlamak adına bahaneler üretmeye çalışıyor, kendi yarattıkları krizleri yeni anayasa yapmayı meşrulaştırmak adına kullanmayı deniyor. Fakat AKP’nin ve MHP’nin özgül çıkarlarındaki farklılaşma meseleyi daha da çetrefil hale getiriyor.

2018’den bu yana “cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin daha iyi çalışması” adına bir dizi değişiklik yapılmasının gerekli olduğu fikri AKP ve MHP kanadından söylenip duruyordu. Ancak AKP’nin revizyon ajandası ile MHP’nin değişiklik taleplerinin aynı çizgide buluşması mümkün olmadığı gibi böyle bir değişikliği toplum nezdinde olumlu görülmesini sağlayacak bir siyasi performans da sergilenemedi. Bugün dahi MHP anayasa değişikliğini AYM’nin tamamen etkisizleştirilmesi, demokratik kitle örgütlerinin sessizleştirilmesi, güvenlik bürokrasisinin dönüştürülmesi gibi nedenlerle isterken AKP kanadında en büyük hedef cumhurbaşkanlığındaki iki dönem kuralının kaldırılması ve ittifak ortaklarına bağımlı olma halinin azaltılması. Yüzde 50+1 formülünün aslında MHP’nin bastırmasıyla hayata geçirildiği, buna AKP’lilerin çok da sıcak bakmadığı sır değildi. Daha önce Cumhurbaşkanlığı YİK üyesi olan Cemil Çiçek, 50+1 şartının büyük problemlere yol açtığını/açacağını söylediğinde AKP’lilerin bir kısmı “sükût ikrardan gelir” tavrı ile konuya yaklaşmıştı. Fakat MHP lideri Bahçeli, zehir zemberek bir açıklama yaparak bu konunun daha fazla konuşulmasına müsaade etmemişti.

Güven Gürkan Öztan

İŞARET FİŞEĞİ

Yüksek yargıda ve İçişleri Bakanlığı etrafında devam eden tartışma, ortaklar arasındaki nüfuz mücadelesinin yeniden alevlendiğini ortaya koyuyor. 14-28 Mayıs sonrasında AKP’nin kan kaybına rağmen MHP’nin kendini konsolide etmiş olması, İYİ Parti’deki çözülmenin MHP’ye yarama ihtimali, MHP kadrolarının devletin belirli alanlarında AKP’lileri ikinci sıraya iten üstünlüğü elbette Saray’da belirli bir rahatsızlık yaratmış olabilir. Bununla birlikte yüzde 50+1 tartışmasının Erdoğan tarafından gündeme taşınması MHP’yi içeren ama onu aşan bir dizi hedefin işaret fişeği olabilir. Öncelikle Erdoğan’ın Türk sağının ortak lideri olma lüksünden vazgeçme gibi bir niyetinin olmadığını ifade etmek gerekir. Şu anda sağ tabanda etkisi azımsanmayacak bir yan yana geliş var. AKP’den MHP’ye, Hüda-Par’dan BBP ve Yeniden Refah’a uzanan bir yelpazenin tutkalı Erdoğan. O nedenle ittifakın çözülmesine ya da ittifak içindeki rolünün azalmasına neden olacak bir hamle yapması beklenemez. Bununla birlikte sürekli daha fazlasını isteyen Cumhur İttifakı ortaklarını da belirli sınırlar içinde tutması gerekiyor. Aksi durumda hem AKP’deki itirazlar artıyor hem de Saray’ın kontrol kabiliyeti riske giriyor. Yüzde 50+1’i sıcak bakmadığını bizzat Erdoğan’ın açıklaması, ittifakı “terbiye etmenin” bir yolu. Böylesi bir “terbiyeye” yerel seçimler öncesinde AKP’nin ihtiyaç duyduğu pekâlâ düşünülebilir.

İNDİRGEMEK YANLIŞ

Bir diğer önemli parametre, yüzde 50+1’lik usulde Erdoğan’ın karşısında çok güçlü muhalif bir toplamın olduğunun her seçimde kanıtlanması. Yüzde 48-49’luk bir itirazın varlığı iktidarı birçok noktada zora sokmaya devam ediyor. Üstelik rejimin kendini dizginsiz bir biçimde dayatmasına da psikolojik bir set oluşturuyor. En çok oy alanın otomatikman cumhurbaşkanı seçileceği bir usulde böylesi bir geniş karşı cepheden söz etmek de mümkün olmayacak.  Son olarak Akşener’in ittifaklar politikasına itiraz eden tutumunda görüldüğü gibi yüzde 50+1’in değişebileceğine dair sinyallerin muhalefet cenahındaki kafa karışıklığını artırma gibi bir etkisi olacağı muhtemel. Bu şartlar altında meseleyi yalnızca AKP ve MHP arasındaki bir bilek güreşine indirgememek ve rejimin karakterini es geçmemek gerekiyor. Pazarlıklara açık kapı bırakmanın ya da vaat edilen küçük ödünlere kanmanın 2010 referandumu örneğinde olduğu gibi çok ağır sonuçları doğurabileceği akılda tutulmalı.