Tek kişi rejimleri, yönettikleri toplumun dikkatini asıl sorunlardan ve gerçeklerden uzak tutmak için uğraşırlar; uygun deyimiyle, çırpınırlar.
Tarihte ve günümüzde birçok ülkede görülen başlıca dikkat çekme alanları, bilindiği gibi, inanç, eğlence ve futbol üçlüsüdür. İlk uygulandığı ülkelerden biri olan Portekizceden alınırsa, bunlar, sırasıyla, adını o ülkenin kuzeyinde bulunan mistik kent Fatima’dan alan kutsallık anlayışı ve Fado, eğlence partisi anlamına gelen Fiesta ve bildiğimiz Futbol ya da kısaca ünlü üç F’dir.

Üç F’nin Türkiye’deki durumu doğal olarak bu ülkeye özgü özellikler gösteriyor.


İnanç alanı, siyasal islam bağlamında, giderek her tarafı sararak ilerliyor. Yalnız Diyanet’in eliyle değil, eğitimden, tarikat ve cemaatlerin etkisinin genişlemesinden faizin Nass’a bağlanmasına, oradan da sanata ve dile uzanan gelişmelerden de görüldüğü gibi uzak ara, en yoğun yaşanan alan özelliği kazanmış bulunuyor.

Ancak, ortada büyük bir dengesizlik var. Fiesta ve Futbol bir türlü gelişemiyor. Bunlara daha yakından bakılması gerekiyor.

TOPLUM OLARAK GÜLMEYİ UNUTTUK

Baskılar, yasaklar ve yoksulluk eğlenceyi iyice unutturdu. Toplum, gülmüyor; gülemiyor. İnsanlar, ara sıra dişlerini gösteriyor, o kadar.
Asırlar önce, adı, maliye tarihine en büyük vergi zalimi olarak da geçen Moğol İmparatoru Topal Timur’un sarayının önünde, o büyük Nasrettin Hoca’nın öncülüğünde eğlenen halk, korkudan artık ortalıkta görünemiyor.

Daha yakına, 1830’lara gelelim; Lale Devri’nin Osmanlı Saray şairlerinden Nedim gibi,

Meyhâne mukassî görünür taşradan ammâ

Bir başka ferah başka letâfet var içinde

(mukassî-sıkıntılı; letâfet-hoşluk) diyen özgür yürekli ve duygulu bir saray şairi de çıkmıyor; saray çok; şairi yok.

Gelinen noktada, çok pahalı olduğundan içki satın alınamıyor; onca insan kaçak içki nedeniyle zehirlenerek yaşamını yitiriyor. Toplum açısından utanılacak bir durum da şu: Mafya dizilerinde bile ancak çay içiliyor!

FUTBOLUN HALİ

Geçmişte, ünlü gülmece ustamız Aziz Nesin “ne sağcıyız ne solcu, futbolcuyuz, futbolcu” diye şiir yazdı. Günümüzde futbolun da hiç tadı kalmadı.
Baksanıza, 16 Ocak günü yaptığı yorumunda, o işin “şeytanı” diye bilinen Rıdvan Dilmen, “Futbol âdil bir oyun, ama âdil olmadığını görüyorum” diyordu.
Denizlispor Yönetim Kurulu, 23 Ocak günü, “Hakem hatalarının bedelini ödemek zorunda değiliz ve ödemeyeceğiz” açıklamasını yaptı.

Söz konusu haksızlıkların asıl kaynağı, kimi hakem kararlarıdır.

Eskiden futbolcu olduğu bilinen Başkan Erdoğan’ın yönetimde ülke futbolunun acınası duruma düşmesine gönlüm razı olmuyor! Bu ülkede, hemen herkes, en bilmediği konuda bilgiçlik tasladığına göre, ben de, sanırım, izleyici olmanın ötesinde hiç bilmediğim futbol konusunda birkaç yapıcı öneri yapabilirim.
Birincisi, hakemler, kura ile saptanmalıdır. Ancak, nedense bu yola başvurulmuyor.

İkinci önerim, kulüp adlarıyla ilgilidir. Pek çok futbol takımı doğal olarak bulunduğu ilin, semtin ya da ilçenin adını alıyor.

Ancak, çoğu zaman ilin adının önüne, bir şirketin adı ya da onun kısaltmaları yazılıyor. Yapılan, kanımca, yalnız o ilin halkına değil tüm topluma yapılan bir büyük haksızlıktır. Çünkü kentin kimliği ikincil tutuluyor; giderek kent kimliksizleştiriliyor. Oysa önce, ilin adı yazılmalı; onu diğerleri ve spor ekleri izlemelidir.
Üçüncüsü, futbolcu yetiştirmedeki akıl almaz yetersizliğimizdir. Söylememe gerek yok; bu ülkede, diğer alanlarda olduğu gibi futbolda da yabancı insan kaynaklarından yararlanılabilir. Ancak, olan ya da olay bunun çok ötesinde bir şey. Tüm liglerde, çok sayıda yabancı oyuncu oynatılıyor. Bu durum yabancılar dışlanmadan düzeltilmelidir.

Kendisini her gün kafa ütülercesine “yerli ve milli” diye tanımlayan iktidar, bu konuda da o kadar başarısız ki, bu ülkenin çocuklarına ve gençlerine doğru-dürüst bir bilimsel eğitim veremediği gibi, onların, sanatı geçtik, spor alanında da gelişmelerini sağlayamıyor değil, sağlamıyor.

Oysa irili ufaklı tüm futbol takımları devlet ya da yerel yönetimler tarafından desteklenerek çocuklukların ve gençlerin futbol yeteneklerinin geliştirilmesi sağlanabilir; böylelikle, güçlü bir futbolcu altyapısı oluşturulabilir. Kuşkusuz aynı yaklaşım diğer spor dalları için de geçerlidir.

AKP işbaşına geldiği gün doğan çocuklar 19 yaşını çoktan geride bıraktı. Bu çocukların ve gençlerin çok büyük çoğunluğu için, azgelişmiş ya da gelişmemiş denemez; ne yazık ki, yalnız ve ancak, geri bıraktırılmış denilebilir.