Manifesto filmi deneysel ve herkese göre değil. Hizmetçi, sürpriz finalli çarpıcı bir film. Bas Gaza ise tatsız bir yaz vizyonu filmi

Üç film: Manifesto, Hizmetçi, Bas Gaza

Haftanın en değişik filmlerinden biri hiç kuşkusuz, Manifesto. Julian Rosefeldt’in video art enstalasyonunun uzun metraj olan bu halini, avangart deneysel çalışma olarak tanımlamak Manifesto’yu daha doğru tarif edecektir. Filmde usta oyuncu Cate Blanchett karşımıza13 farklı karakter olarak çıkıyor. Kendisini filmde, sanat tarihi boyunca sanata ve sanatın okunmasına yön vermiş çeşitli manifestoları okurken izliyoruz. Bir öğretmenden, otoriter anneye, fabrika işçisinden bir kukla sanatçısına, bir bilim kadınından bir evsize birçok değişik karakter kılığında izlediğimiz Blanchett tüm bu birbirinden bağımsız gibi gözüken bölümlerin arasında gizemli bir ahenk yakalamamızı sağlıyor. Ayrıca 20. yüzyıl fikir akımlarından kendi bakış açısını besleyen metinler seçen yönetmen de filmde seyircinin ilgisini diri tutmak ve aynı zamanda görsele de odaklamak için yaratıcı mizansenleri olan sahneler kurgulamış. Alman yönetmen bu mizansenler için kişi-mekân ilişkisini statik algıyı da dinamikleştirerek mükemmel bir şekilde kullanmış. Kostümler, renkler ve ışık ile mizansenleri çok etkileyici bir seviyeye çıkartmış.

Film ilk bölüm olarak Blanchett’in evsiz bir karakteri canlandırmasıyla başlıyor ve evsiz kişi terkedilmiş bir fabrikanın kalıntılarının arasında dolaşırken Blanchett’in sesi ile Karl Marx ve Friedrich Engels’in Komünist Manifestosu’nu dinliyoruz. Manifesto, modern sanat hakkında yer yer eğlenceli bir ders gibi geliyor ve okunan manifestoları yüceltirken bazen aynı zamanda da tatlı bir hiciv ile yeriyor. Örneğin Rus bir koreograf sperm kostümü giymiş dansçılardan oluşan saçma sapan bir dans provasında ‘Fluxus çok saçma, hiçbir şey ifade etmiyor’ diye bağırdığı sahnede eğlendim diyebilirim.
Dada, Fluxus, Dogma manifestolarını Blanchett’in sesinden, etkileyici görsel eşliğinde art arda dinleyince, film beyninizin bir yerine itelemiş olduğunuz sanatsal teorilerin birbirleriyle çelişen ve birbirlerine uyum gösteren yanlarını hatırlamanıza sebep oluyor. Sanatın her kalesinde yapılan yaratıcı atışmaları seneler öncesinde doğal olarak bırakmış çünkü artık içselleştirmiş biri olarak bende nostaljik bir beyin jimnastiği oluşturan filmden zaman zaman keyif aldım. Ama itiraf edeyim filmin sanat okulu öğrenci polemiklerinin pek ötesine gidemeyen entelektüel tekrarı beni tatmin etmedi. Sadece bilinenleri yüksek sesle duymak hoştu bir nebze. Bugün bu filmin söylediklerinden çok daha cesur, düşündürücü ve derin söylemler sanat dünyasında yazılıyor ve söyleniyor. Festivalde seyirci dolu salonda bu açıdan benim gibi filmin büyük bir kısmına hipnotize olan pek çok insan vardı fakat sıkılan ve bir noktada filmden kopan da çoktu. Kısacası bu deneysel film herkese göre değil ama bir sanat turuna çıkmak isteyenler için kaçırılamayacak bir kolaylık.

***

Hizmetçi: Kadınlar

uc-film-manifesto-hizmetci-bas-gaza-335719-1.
Park Chan-wook'un, Sarah Waters'ın The Fingersmith romanından sinemaya uyarladığı The Handmaiden, Japon hegemonyasındaki Güney Kore'de geçiyor. Zengin genç bir kadın, onu kandırıp mal varlığına konmaya çalışan bir adam ve adamın tuttuğu hizmetçi arasındaki geçen entrika ve gerilim dolu hikâyesinin günahkâr bir erotizm yanı da bulunuyor. Film üç bölüm olarak ilerliyor. İlk iki bölüm aynı olay dizilimini iki farklı kişinin bakış açısıyla arka arkaya izlememizi sağlıyor. Bu sistem açıkçası bu film özelinde çok ilginç bir deneyim yaşatıyor. Son bölüm ise bu iki bölümü birleştirerek, olayları ortak bir hikâyeye çekip finale götürüyor. Ve filmin finalinde harika bir twisti bulunuyor. Yönetmen için bu uygulama elbette yeni değil ancak bu sistem bu filmde o kadar işe yaramış ki, bu kullanılmasaymış bu film olmazmış. Oldboy’dan tanıdığımız Park’ın bana kalırsa en iyi filmi Hizmetçi. Ayrıca, Hizmetçi tam bir kadın dayanışması filmi. Coğrafya ne kadar uzak olursa olsun, ifade dili ne kadar başka olursa olsun, kader her ne kadar farklı ilerlemiş olursa olsun yeryüzündeki kadınların sessiz bir ortak dili vardır. Baskıya ve şiddete karşı milyonlarca kadın dünyanın her yerinde, her yüzyılda hep aynı çilenin karşısında durmuşlardır.

***

Bas Gaza: Zayıf bir yaz filmi

uc-film-manifesto-hizmetci-bas-gaza-335721-1.
Bas Gaza filmi için yaz vizyonunun zayıf halkalarından biri diyebiliriz. Filmin konusu; lüks araba hırsızı iki üvey kardeş ve bunlardan birsinin sevgilisi büyük bir soygun yapmaya mecbur bırakılmaları olarak özetlenebilir. Zayıf yönetmenlik, güçsüz oyunculuk, basit bir senaryoya sahip bu filmin tek keyifli yanı filmde kullanılan olağanüstü arabalardı. Her biri ender bulunan ve vintage olan bu arabaları izlemek oldukça keyifliydi. Araba ve kovalamaca denilince akla elbette Hızlı ve Öfkeli geldiğinden olsa gerek 2 Fast 2 Furious filminin senaristlerine yazdırılmış film. Filmin genç yönetmeni Antonio Negret bu hızlı tempolu kovalamaca işinin pek üstesinden gelememiş. Gerçi filmin senaristleri kendisinden daha deneyimli olmasına rağmen filmin senaryosuna da anlamsızlıklar hâkim. Yani film bütünüyle B sınıfına ait. Oyuncular ise bu sınıf bir film için iyiler diyebilirim.