Polisiye ile aranız nasıl? Pek ilginiz yoksa şu sıralarda bir kitap (kitaplar) tanıtımı sizi şaşırtmış olabilir. Çeşitli renklerde beş kapak üstünde birbirlerinin kolunu, bazen bacağını tutmuş insanlar görebilirsiniz. İşte bunlar A.P.R.İ.L Yayıncılık’tan hepsi bir arada çıkmış Algan Sezgintüredi polisiye dizisi: tarih sırasıyla Katilin Şeyi, Katilin Meselesi, Katilin Uşağı ve Katilin Şahidi. Beşincisinde ise yazar ‘Katilin’ başlangıcından vazgeçmiş. Bu seferkinin adı Maktulün Şansı.

Okuyan azınlığın iyi bir çevirmen olarak tanıdığı Algan Sezgintüredi, aslında hem öyle, hem de iyi bir polisiye yazar. Ben onu, ilk romanının yayınlanmasının az öncesinden beri tanıyorum. Arkadaşım Adnan Bostancıoğlu polisiyelerden önce yazdığı bilimkurguyu bir bakayım diye bana vermişti. Çok da beğenmiştik, ama Algan’ın içine sinmemiş, geri çekti. O gün bugün tanışırız. Hem uzaktan uzağa (İzmir’de yaşıyor), hem de ruhen yakından: türlü iyi hasletinin yanı sıra, bir de özbeöz Beşiktaşlıdır çünkü. Şartlar elverdiğinde, genellikle fuarlarda görüşürüz. Bazen, yeni kitabı çıkınca, NTV Radyo’daki neredeyse on sekiz yıllık “Cinayet Masası” programıma konuk olur.

“Katilin Şeyi”, Vedat ile Tefo’yu bize tanıtan kitaptı. Eski arkadaşlar, alt-üst komşular, bir elmanın iki yarısı. Bizim tarafın çocuklarıydı. Şimdi mutlu ve evli bir İzmirli olan Algan, İstanbullu iken Suadiye civarlarında takıldığı için, karakterleri de bizim caddenin çocuklarıydı. Tevfik’in emekli polis babasının yardımıyla kurulan bir dedektiflik bürosunda özel dedektifliğe başlamışlar, sıkıntıdan patlarkan bir akşam Şaşkınbakkal civarında bir ceset bulmuşlardı.

Hiç alışmadığımız türde bir polisiyeydi. Algan Sezgintüredi’nin, polisiye yazarlar arasında kendine mahsus bir yeri var. Cana yakın karakterleri, sağlam olay örgüsü ve ince mizahıyla bu yer zaten hakkı ama pek sık rastlanmayan bir artı puana daha sahip: genelde dile, özelde Türkçe’ye çok hakim. Hatta tutkun bile diyebiliriz, kaptırıp gidiyor. Örneğin, kırlık bölgede başlayan Hamlet esrarı “Katilin Meselesi”nin ilk bölümünde ağaçlar, Hayrettin adlı güneş, börtüböcek vs.nin konuştuğu "Pastoral Diyalektik" gerçekten eşsizdir.

İkili kahramanı ise, on yaşlarından beri yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen Vedat Kurdel ile Tevfik Dağdelen, ya da herkesin dediği gibi, Tefo. İlkinin babası emekli öğretmen, ikincinin de emekli başkomiser. Altın kalpli ama sert ve disiplinli adamlar. Eski usul, yürek ısıtan iki aile. Biz hikâyeleri Vedat'ın ağzından dinliyoruz. Dahası, Vedat ilk maceralarını 2015 yılında anlatıyor. Anlıyoruz ki, bu ilk maceradan sonra çok meşhur olmuşlar, hatta Londra'ya gidip Scotland Yard'a destek bile vermişler. Basının önüne de hep Vedat çıkmış. Yakışıklı ya...

Bu iki avare; işletme mezunu ama işsiz Vedat ile kuyumcuda çalışan Tefo, bir dedektiflik bürosu kurmayı da, Nezih beyin kanatları altında gerçekleştirmişler. Çizgi romanlara, polisiye kitaplarla filmlere zaten meraklılar. Gözlerinin önünde hep, örneğin "Malta Şahini"nden sahneler var. Şapkalarını arkaya itip, koltuklarında kaykılmış oturur, viskilerini yudumlarken kapıdan içeri çaresiz bir sarışın girer, falan. Oysa bunlar sadece hayalden ibarettir, Nezih başkomiser onlara ıvır zıvır işler yaptırır, silah kullanmalarını da yasaklar. Bu yasağa, sonuna kadar uyarlar. Tam umutlarını kestikleri anda da karşılarına malum ceset çıkar.

İşte o gün bu gündür Vedat ile Tefo katillerin, daha doğrusu adaletin peşinde. Bizim de Algan onları boşverir, sadece çeviri yaparsa diye ödümüz kopuyor. Oysa olaylar farklı gelişti. Yıllar önce Algan’ın bir bilimkurgu yazdığını söylemiştim. Sonra janr değiştirip polisiyeye geçmişti. Eh, şimdi de janrı değiştirip bulum-kurguya geçti. Kayıp Rıhtım’dan çıkan Süperben, başlangıçta yanılmadığımızın kanıtı. Bilim-kurguya da eli fevkalade yatkınmış.

Merak ediyoranız eğer, A.P.R.İ.L ve Kayıp Rıhtım’a başvurun derim. Yeniden başlayalım: Algan, çevirmen, polisiye ve bilimkurgu yazarı...