Yiğit Özgür’ün bir karikatüründe gazeteci çocuk elindeki gazeteyle bağırır: “YALIYOOOR, YALIYOOOR” diye… Bu biiiir.

Öncelikle harika bir haberle başlamak istiyorum. “Medyalama Ödülü” olarak da bilinen Voccuk Ödülü, yani halk arasındaki adıyla Voccuk Kavuğu el değiştirdi. Onca zamandır gözlerimizi “Dolarla mı maaş alıyorsunuz, dolar borcunuz mu var?” sorularına “Ehe ehe mehe” diye verdiği cevaplarla dolduran her mahallenin adamı sakallı bebek kardeşimiz, maalesef onca çabasına rağmen, aynı tezgâhtan başka bir deneyimli isme kavuğunu kaptırdı…

***

Medyalama dünyasında Voccuk Kavuğu’nu kimse kimseye devretmez. Kimse “Artık benim zamanım geçti, voccukluk sırası sende evlat” diye kavuğu başkasına teslim etmez... Kavuk en çok voccuk nereden geliyorsa oraya gider, kendini teslim eder.

Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım, hiçbirimiz bunca zamana kadar tanıklık ettiğimiz voccuklar arasında “Tosunumuzun götürdüğü sağlık ürünleri, yanında taşıyabileceği kadar olduğundan gümrükte dikkat çekmedi” cümlesi kadar ileri görüşlü, koruyucu ve kapsayıcı bir cümle yazmayı düşünmemiştir.

***

Zaten nano evladımız dertli, acayip acayip söylentiler ortalıkta halay çekiyor. Velisi çıkıyor açıklama yapıyor evladımız yerine. Ülkede neyin ne olduğu belirsiz halde, gündem alttan üstten mideyi bozmuş zarıl zarıl gidiyor... Bir de üzerine bu cümleler gelince. Voccuk ödülü de yandan çarklı amiral takasının sakallı bebeğine “Abi artık senlik bir şey yok, ben mutlu olacağım yeni yuvamı buldum, onca yıllık dondurmacıyım, böyle voccuk görmedim” diyerek yeni sahibine kendisini teslim etti… İşte bana ulaşan kulis bilgileri bu yönde değerli okurlarım.

Ülkemiz çok güzel günlerden geçiyor, inşallah daha da güzel günlerden geçecek. Henüz Marmara Denizi’nde birkaç canlı daha var, el ele verir, fabrikalarımızın atıklarını ve lağımlarımızı komple biraz daha çabayla denizimize dökersek inşallah orada da canlı yaşamını bitireceğiz. Aynı şekilde bilimi, aklı, sanatı ve sepeti hiçe sayıp keyfimize göre tavırlarla biraz daha kafamızı çölümüzün kumlarına gömersek Allah’ın da izniyle korona illetini de yeneceğiz. Çok şükür siyasilerimizin özellikle iktidarda halkı yasaklar ve tedbirler, olmadı, bariyerler ve tehditlerle “idare” ettiği, üşlemizin demokrasi liginde zirveleri zorladığı (adeta bir oto hırsızı gibi zirvelerin bile kapısını zorluyoruz) şu güzel günlerde, özellikle el değmemiş tabiat harikası alanlarımızı birer birer yok edip, cennet vatanımızı dev bir kedi kumuna çevirmenin haklı gururunu da hep birlikte yaşayacağız.

***

Gerek iktidar, gerekse iktidarın +1’i olan partilerdeki vekillerimiz hiç üzülmesin. Hepsi analarının ak sütü gibi temiz ahlaklarını, lüks arabalarını ve rantsal duygularını eşlerinin dostlarının ve okuma yazma bilen çocuklarının yüzlerine huzur içinde bakarak kanıtlamışlardır. Hiç şüphesiz hepsi bunca yıl daha iyi bir ülke, daha yaşanabilir, insanı ve doğasıyla örnek gösterilecek bir vatan sevdasıyla ülkenin her akar suyunu kurutmuş, her göletini boşaltmış ve her ağacını kesip yerine 100 kat fazlasını dikmiştir.

Sözlerim yanlış anlaşılmasın sevgili büyüklerim. Siz büyüksünüz ama rütbe, mevki hep geçici şeyler. Unutmayalım ki yalanlarla, dolanlarla, yasaklarla, baskılarla her geçen gün toplumun her kesimine yayılan adaletsiz yaklaşımlarınızla çok daha büyük olmayı hak ediyorsunuz.

***

Haydi size yazı bitmeden giderayak bir fırsat. Ayasofya’yı yıkalım… Evet, molozu da Ayder’e mi artık, yoksa Kazdağları mı olur öyle güzel bir yere kamyonlarla taşıyıp dökelim. Taşırken kamyonlarla uzaydan da görülecek şekilde “Beton” yazarak dünyaya mesajımızı verelim. Düşmanlarımızı da korkutalım. Sonra Ayasofya yerine de yerli ve milli olmak şartıyla malum beş şirkete bedelinin 200 katına yeni bir yapı yaptıralım. İbadet garantili olsun bir de üstüne. Ne öyle eskiden kilise olan yerle uğraşıyoruz? Alın size kazanç kapısı.

Gençliğini ve doğasını da özenle kuruttuğunuz, her bireyini bir diğerine küs yaptığınız toplumumuz sizinle gurur duyuyor. Siz çok daha iyilerine layıksınız. Biz sizin değerinizi bilemedik. O kadar da etmiyormuş zaten.