Büke’nin Varamayan kitabı... İlk kitabından beri izlediğim Büke’nin doğup büyüdüğü yerleri, insanlarını ben de benimsedim artık. Kavukçu’dan “Balyozla Balık Avı” yazarının sade ama usta diliyle sıradan insanların sıradan hikâyelerini anlatıyor ki doğrusu zaman zaman insana hiç de sıradanmış gibi gelmiyorlar. Bener ise “Acı Portakal”da çok gerilere giden gerçek bir olaydan yola çıkarak kadına yönelik şiddeti anlatıyor

Yâ Kebikeç!

Yeni yıl yaklaştıkça bir ajanda telaşına kapılırım. Sadece Saatli Maarif Takvimi varken böyle telaşlar yoktu. Sonra da Ece Ajandası duruma hâkim olmuştu. Ama şimdi öyle çok ki… On altı aylık mı alsam, on ikilik mi? İçinde seveceğim şeyler mi yazılı olsun (Yâ Kebikeç! ile Deniz Gezgin’in Doğa Defteri gibi), dikkatimi dağıtmasın ve randevular/etkinlikler sığsın diye her güne temiz bir sayfa mı ayrılsın?

Sonunda Doğa Defteri evde ya da radyoda durur, kitap meleğimle gezerim. Kebikeç’in bir tür ex-libris gibi kitapları, gerçek anlamıyla kitap kurtları dahil, her türlü belâdan korumasını bekliyoruz. Ama bu yıl sevdiğim bir dostuma Kebikeç’i hediye ettim. Tam yenisini mi alsam diyordum ki, postayla geldi. Bana kıyamamış. Gene iki ajanda üzerinden gitmeye başladım yani.

Ben NTV Radyo yılbaşı programında yılın kitaplarını Selim İleri’ye sordum. Bende eksik olan birkaç tane söyledi. Hemen koşup aldım. Derken bu yıl bende ne kadar az “kurmaca” olduğunu fark ettim. Arkamdaki kütüphanede duran yeni kitaplar (çoğu henüz okunmamış) yerlerini yavaş yavaş edebiyat üzerine kitaplara terk etmişler. Son yıllardaki sahaf muhabbetimin de bunda rolü olsa gerek. Listeme şöyle bir baktım. Metis’ten (elbette) çıkan Murathan Mungan şiirleri (“Geçerken uğranılacak şiirler değil/ geçidini bulacaksın/ kendi içinden geçerken”) var ve Selim İleri’nin Everest’ten çıkan son kitabı “Bir Gölge Gibi Silineceksin” ki yazara göre “handiyse gelişigüzel” sıralanmış. “Yarım kalmış taslaklar. Yarım kalmış tasarılar. Birçok yazıklanış... Bazıları, bütün bütün aklımdan çıkmış.”

Sonra Ahmet Büke’nin Varamayan’ı var. Kitaba adını veren ilk hikâye, cümle mahlûkat bir yerlere varma telaşındayken askerden bir türlü eve dönemeyen kırılgan ve saf Ahmet’i anlatıyor. İlk kitabından beri izlediğim (aynı şey daha fazla yıl boyunca süren bir okur-yazar bağında, İleri için de geçerli) Büke’nin doğup büyüdüğü yerleri, insanlarını ben de benimsedim artık. Gene çok sevdiğim bir hikâyeciden, Cemil Kavukçu’dan “Balyozla Balık Avı” (Can Yayınları) yazarının sade ama çok özenli, çok usta diliyle bize sunduğu sıradan insanların sıradan hikâyelerini anlatıyor ki doğrusu zaman zaman insana hiç de sıradanmış gibi gelmiyorlar. Yiğit Bener ise (gene Can) “Acı Portakal”da çok gerilere giden gerçek bir olaydan yola çıkarak kadına yönelik şiddeti anlatıyor. Kadın düşmanlarının tekelinde olmadığını vurgulayarak. Ve bir soru soruyor: “Fail “bizden” olunca da aynı rahatlıkla kınayabiliyor muyuz?”

Geri kalanı arkamdaki kütüphanenin yeni sakinleri: Hilmi Yavuz’dan (Everest) çok sevdiğim “Behçet Hoca”, Marianna Yerasimos’un anlattığı “İstanbullu Rum Bir Ailenin Mutfak Serüveni” (YKY), Erol Üyepazarcı’dan iki ciltlik polisiye rehberi gibi gene iki ciltlik “tuğla misali” bir popüler edebiyat kitabı (Oğlak), ki on yılda bitmiş: “Unutulanlar, Hiç Bilinmeyenler ve Bilinmek İstenmeyenler“ ve Murat Meriç’in hayli heyecan uyandıran müzik ve ‘çilingir’ kitabı (o da iki cilt) “Hayat Dudaklarda Mey” (Overteam Yayınları).

Dergâh’tan üç kitap var, üç tane İnci Enginün kitabı: “Türk Tiyatrosu Şinasi’den Turan Oflazoğlu’na”, “Halide Edip Adıvar” ve “Ahmet Hamdi Tanpınar” çalışmaları. Sonra Seval Şahin’den bir Tanpınar kitabı: “Talih, Tesadüf ve İrade: Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Romancılığı Üzerine Düşünceler”. Seval Hoca’nın çalışkanlığına hayranım. Bir de, keşfini biraz da Selim İleri’ye borçlu olduğum bir Beşir Ayvazoğlu kitabı: “Fikret “Kendi Cevvim, Kendi Eflâkimde Kendim Tâirim - Beşir Ayvazoğlu”.

Peki, çok sevilen diğer kitaplar (romanlar, hikâyeler, şiirler) nerede diyeceksiniz. Eh, vakit diye de bir şey var. Ne yazık ki hele çeviri jüriliği döneminde çok merak ettiğim bazı kitapları bile okuyacak vakit kalmayabiliyor.