Yandaş sözcüğünün içeriği AKP iktidarında büyük ölçüde yaygınlaştı ve derinleşti.

Başta TRT, TÜİK, Diyanet tüm kamu kurumları olmak üzere, yandaş sermaye, basın-yayın, yargı, banka, sendika, sanal dünya ve baro oluşturma çabasıyla birlikte bilimde de yandaşlık uzunca bir süredir aldı başını gidiyor.

Oysa, içinde ayırımcılığı barındıran yandaş anlayışı bilim kurumlarında ne kadar egemen olursa, toplumsal zararı da o kadar fazla olur. Çünkü yandaş bilim tanımı gereği nesnel olamaz.

Üniversite kapatmak

30 Haziran’da İstanbul Şehir Üniversitesi Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan imzasıyla Resmi gazetede yayımlanan iki satırlık bir yazıyla kapatıldı.

Binlerce öğrencisi ve çalışanı, yüzlerce öğretim üyesiyle on yıllık Şehir Üniversitesinin neden kapatıldığı kamuoyuna açıklanmadı.

Üstelik üniversite kapatma gibi birçok bakımdan yıkıcı sayılması gereken bu tutumu karşı, başta bilim çevreleri olmak üzere, ilgili toplum kesimleri seslerini çıkarmadı.

Böylece, içinde bulunduğumuz günler tarihe, iktidarın, hiçbir demokrasinin kaldıramayacağı bir toplumsal duyarsızlığı; yine hiçbir bilimsel anlayışın anlamayacağı bir bilim dışı tutum sergilemesiyle geçmiş oldu. Bir kez daha kaybeden ülke ve bilimi oldu.

Gerçekten rektör arıyorsanız

Yükseköğretim Kurulu-YÖK, 23 Haziran’da, içlerinde ODTÜ’nün de bulunduğu 17 üniversiteye rektör arandığına ilişkin ilan verdi. Başvuru süresi 8 Temmuzda doldu; atamaları Cumhurbaşkanı yapacak.

Bu noktada bir önerim var. Eğer bu ülkenin üniversitelerinde bilimsel başarı istiyorsanız, rektör arayışınıza Ortadoğu Teknik Üniversitesi-ODTÜ geçmişte yaşadığı onca baskıya karşın neden yalnız ülkemizde değil, uluslararası düzlemde de başarılıydı sorusuyla başlamanız gerekiyor.

ODTÜ başarısını esas olarak kuruluşunda oluşturulan güçlü kurumsal yapısına borçludur. O sağlam kurumsal temel, akademik unvanı olmasa da bilimsel bilginin önemini özümsemiş olan 1960’lı yılların özgürlük ortamında, üstelik Mütevelli Heyeti tarafından atanan rektör Kemal Kurdaş ve çalışma arkadaşları tarafından atıldı.

Orta Anadolu bozkırında binlerce dönümlük ağaçlandırma; Eymir Gölü çevresinin düzenlenmesi; dersliklerin çevrelediği Anayol; tüm ODTÜ’lilerin kullandığı tek kütüphane; yemek yediği tek kafeterya; üniversitenin kültür, sanat ve spor gibi alanlarda da etkinliği ODTÜ’lüleri üniversitenin kurumsal kimliğinde birleştirme Kurdaş rektörlüğünün başlıca altyapı kazanımlarıdır.

Geleceğin üniversitesini oluşturma öngörüsüyle yola çıkan Kurdaş’ın, yerleştirdiği yönetim anlayışının iki temel ilkesi vardı.
Birincisi, bilim insanlarını yalnızca bilimsel başarılarına göre değerlendirmek; bunun dışında bir ayrımcılığa asla izin vermemek. İkincisi, Kurdaş ve onu izleyenler ODTÜ’yü, esas olarak, akademik kurulların kararlarıyla yönetti. Üst yönetim kurulları elbette vardı, ancak, temel yönetim birimi, bölümün tüm öğretim üyelerinden oluşan bölüm kuruluydu. Kendilerini doğrudan ilgilendiren konuların görüşüldüğü kurul oturumlarına öğrenci temsilcileri de katılırdı.

Bölüm Kurulu, bölüm başkanını seçer, ders programlarını yapar; bilimsel çalışmaları planlar; her öğretim üyesinin 20 dolayında öğrencinin danışmanı olması sürecini izler; bölüme alınacak bilim insanlarını, yalnızca bilimsel yeterlilik ölçüsüne göre, saptar. Bu katılımcı, özgür ve demokratik kurumsal yapılanma, öğretim üyelerinin eşit koşullarda asıl görevlerini yapmalarını güvence altına alır.

Önemli bir kural var: ODTÜ’de doktorasını tamamlayan bilim insanı başarı derecesi ne olursa olsun yurtdışında en az bir yıl çalışmadıkça bu üniversitede görevlendirilmez. Diğer kimi üniversitelerde çok yaygın olduğu basına yansıyan Osmanlı’nın beşik uleması benzeri bir uygulama ODTÜ’de görülmez.

Yapabileceğinizi hiç sanmıyorum ama, ülkemizin bilimsel gelişmesini gerçekten istiyorsanız, üniversite kapatmak gibi bir cinayeti bir daha işlemeyin ve rektörlük görevlerine yandaşları değil Kurdaş gibi kişilikleri getirin!