Yani artık gelmeyecek mi?

Türkiye’nin, özellikle İstanbul’un sık sık konuğu olmuş. Hatırladıklarımı sıraladım, onlara hangi yıldaymış diye bakarken, hatırlamadıklarım da çıktı ortaya. Bazen konser mekânları zihnime kazınmış da yılını unutmuşum, bazen de tam tersi. Örneğin Chick Corea – Gonzalo Rubalcaba konserinin Lütfi Kırdar’da olduğunu çok iyi hatırlıyordum, ama bu kadar eski tarihli bir konser olduğunu unutmuşum. 2002 yılında, 9’uncu Uluslararası İstanbul Caz Festivali’ndeymiş, festival için özel olarak hazırlanmış bir projeymiş. Rubalcaba’yı çok beğenirim. Onun için de Corea’nın “Akıllı bir çocuk, aferin” edasıyla genç piyanisti desteklemesine sinirlenmiştim. Sonra düşündüm de Chick Corea zaten genç müzisyenlere destek olmayı seven bir müzisyendi.

Buna karşılık, Corea hayranlarını hayal kırıklığına uğratan bir konserinin bende hiçbir kötü anısı yok. Yıl 2011, 31 Mart Çarşamba, mekân Cemal Reşit Rey Konser Salonu. Heyecanla beklenen Chick Corea – Gary Burton konseri, piyanistin kendini geriye çekerek (ki, genellikle müzisyenlerde, hele ünlü olanlarında ender bulunur bir haslettir), vibrafon üstadı ve kadim dostu Burton’ı öne sürmesi konsere bir Chick Corea şöleni hayaliyle gelen izleyicileri hayal kırıklığına uğratmıştı. Değişime daima açık olan üstat, Gary Burton’la nasıl daima bir araya geldiği sorulunca, bunun hiç bitmeyen ve devam eden bir beraberlik olduğunu söylerdi.

Armando Anthony Corea kısıtlama nedir bilmeden gelişti. Babası Armando J. Corea trompetçiydi, oğluna o dört yaşındayken bir piyano aldı, çalmayı öğrenmesine yardımcı oldu. Onun için Corea, kendisine “sınırları aşmak”tan söz edilince, sınır diye bir şey bilmediğini, annesiyle babası ona karışmadığı için asla “Bu müziği çalabilir miyim?” diye kimseye danışma gereği duymadığını söyler.

Yirmili yaşlarında New York’ta Blue Mitchell ve Stan Getz ile çalıştıktan sonra, 1968’de Miles Davis grubunda Herbie Hancock’un yerini aldı, yani başarılı ilk rock-füzyon albümü sayılan “Bitches Brew”u ile onu izleyen “In A Silent Way”i yaratanlardan biriydi. Davis’in grubunda hem elektronik müzikle tanıştı, hem de Dave Holland ile ikisi ‘Free Jazz’in sınırlarını zorladılar. 1970’te de gruptan ayrılıp, Anthony Braxton ve Barry Altschul ile Circle’ı kurdu.

1972’de yolu Alman prodüktör Manfred Eicher’le kesişti. “Return to Forever” albümünün adı onun unutulmaz füzyon grubunun da adı oldu. Aslında RTF tek gruptan ziyade iki grup gibidir. Başlangıçta, Brezilyalı vurma çalgı ustası Airto Moreira ve eşi şarkıcı Flora Purim ile nefeslilerde Joe Farrell varken odakları Latin müziğiydi. Derken gruba gitarist Bill Conners ile davulda Lenny White katıldı. Sonra, Conners’ın yerini Al Di Meola aldı. Return To Forever, biraz da John McLaughlin’in Mahavishnu Orchestra’sından esinlenmiş bir füzyon grubu oldu. 1980’li yılların başında dağıldılar.

Chick Corea da akustik caza döndü ama füzyonla gene de ilgileniyordu. Herbie Hancock ve Gary Burton düoları da bu dönemdedir. 1980’lerin sonunda birbirini izleyen Elektric Band ile Akoustic Band geldi. İkincisi de bir trioydu. Piyanoda Chick Corea, basta John Patitucci ve davulda Dave Weckl. Corea gruplarıyla dikkati çeken iki genç müzisyen daha... Patitucci ve Weckl, yıllar içinde kadrosu hayli değişen Elektric Band’in de üyeleri arasındaydı. 1998’de ise Origin seksteti geldi. Corea ile Avishai Cohen, Adam Cruz, Steve Davis, Bob Sheppard ve Steve Wilson’dan oluşan grup iki yıl süreyle kayıt yaptı. Bu gruptan ise Cohen ve Cruz (sonra Ballard) ile yeni trio doğdu.

2009 yılında John Mclaughlin’in Five Peace Band’i ile birlikte yanına Christian Mc Bride, Kenny Garrett ve Brian Blade’i alarak Asya ve Kuzey Amerika turnelerine çıkmıştı. İşte Corea - McBride – Blade birlikteliği bu turneden sonra ortaya çıkmıştır. Corea yeni caz triosunu keşfetmiştir. Bize de 27 Kasım 2012’de, CRR’de dinlemek nasip olur. 12 Mayıs 2017’de gene Blade ve Porto Rikolu caz kontrbasçısı Eddie Gómez’le beraber Garanti Caz Yeşili Konserleri kapsamında Zorlu PSM Caz Festivali’ne konuk olacaktı.

Chick Corea caz, füzyon, avant-garde, elektrik-akustik demedi, sınır tanımadan hepsini denedi. Klasik müzikte de besteleri ve kayıtları var. Londra Filarmoni Orkestrası ve Origin’ın oluşturduğu seksen kişilik orkestrayla çaldı. Pek çok Downbeat ödülünün yanı sıra 67 kez aday olduğu Grammy’yi 23 kez aldı. “Çalmayı seviyorum,” diyordu. “Müziği seviyorum. Her tür müzik yaptım çünkü sınır tanımadan çalışırım. İlgi duyduğum neyse onu öğrendim, onu çaldım. Başından beri hep böyle oldu.” Sevgili Chick, müzikten ayrı kalma hiç!