Çocukken “Leylek leylek havada / Yumurtası tavada” tekerlemesini hiç sevmezdim. Ama leylek görünce, o yıl çok seyahat ederiz diye oturuyorsak ayağa fırlardık. Leylek bul ki söyleyesin. İstanbul betonlaştığı için şehrimizde yuva yapacak yer bulamıyorlarmış

Yaren, Prag’ın galibi…

Hayatta herkesin kendine ait bir kutusu var. Benimki de “kültür-sanat” oldu kaldı. Bunu çok ciddiye aldığım için, bazen yazmak istediklerim kutuya sığmıyor diye boynumu büküp, “Ama biz kültür-sanat yazıyoruz” diye kendi sınırlarımı çiziyorum. Bir tür mesleki deformasyon…

Leylek Yaren ile balıkçı Adem Amca’nın hikâyesi çoktan yurt dışına yayıldı, örnek alındı, hatta gölge oyunu bile oldu ama kültür-sanat alanına girmemişti. Sonunda o da oldu. Sekiz yıl önce ilk kez Bursa'nın Karacabey ilçesine bağlı Eskikaraağaç'a gelen ve doğru balıkçı Adem Amca‘nın teknesine konan Yaren Leylek ile tekne sahibinin arasında kurulan dostluğu konu edinen belgesel “Yaren” ilk festival başarısına kavuştu. “Yaren”, katıldığı ilk festival olan Prag Film Ödülleri'nde önce finale kaldı, sonra da belgesel dalında birinci oldu.

Film, Avrupa Leylek köyleri ağına üye tek Türk köyü Eskikaraağaç’taki açık hava galasında daha önce gösterilmiş; Adem Amca da kendisinin, karısının, Yaren’in ve köy halkının oynadığı filmi büyük bir heyecanla izlemişti. Ama filmin oluşumunda kamera arkasındaki adamların da büyük payı var, elbette. Birincisi, yıllar boyunca konuk leylek ile yerli balıkçının fotoğraflarını çeken belediye çalışanı, kuşsever ve doğa fotoğrafçısı Alper Tüydeş. İkincisi ise belediyenin de desteklediği filmin yönetmeni Burak Doğansoysal. İkisi de sonuçlardan memnun. Filmin yapımcısı Akın Esgin’i de unutmuyoruz.
Adem amca da memnun. On yıldan uzun süredir balık tuttuğu gölde sekiz yıl önce karşılaştığı sevgili dostunu teknesinde ilk gördüğünde, herhalde açtır diye düşünerek ona hemen balık sunmuş ve böylece sağlam bir dostluğun temelini atmış. Sonraki yıllarda, her mart ayında “Ya gelmezse?” endişesiyle beklediği Yaren’i karşısında gördükçe, emekli olur olmaz köyüne döndüğü için bir kez daha şükrediyordur mutlaka. Doğansoysal, şubat ayında buz gibi havada çektikleri filmden önceki günlerde aynı endişeyi çektiklerini söylüyor. Neyse ki çekimin ikinci gününde Yaren gelmiş de yolları Prag’a kadar uzanmış. Bakalım daha nerelere gidecekler?

Yaren’e gelince, sıcak mevsimi burada geçirmekten de, Adem Amca’nın dostluğundan da hoşnut olsa gerek. Köye ilk kez gelen de, son giden de o. Her defasında ilk olarak Adem Amca’nın teknesine geldi. Her defasında birlikte balığa çıktılar. Elbette Yaren Leylek de tutulan balıklardan payına düşeni aldı. Sadece kendi almakla kalmadı, Yaren’in ilk yavrularını besleyen balıkları da Adem Amcası ona verdi.

Yıllardır hep aynı yuvaya yerleşen Yaren (Alper Tüydeş, onu Drone ile izlediklerini ve her seferinde aynı yuvaya konduğunu tespit ettiklerini söylüyor) sonunda yanında eşini de getirmiş. Yaklaşık otuz yıl yaşayan leylekler tek-eşli oluyor. Yaren’in eşi, Adem Amca’nın deyişiyle “biraz çekimser” kalmış: “Eşi biraz çekimser duruyor ama zamanla o da alışır.” Anlaşılan, idareyi “beyi”ne bırakmış. Yaren’in her zamanki yuvasına yerleşmiş, yavrular yumurtadan çıkınca da Adem Amca kursaklarında taşıyıp yavrularına götürsünler diye onlara fazla fazla balık vermiş. Zaten balıklarını satmaktan çok aile, konu-komşu ve sokak kedileriyle paylaşan biri.

Çocukken “Leylek leylek havada / Yumurtası tavada” tekerlemesini hiç sevmezdim. Ama leylek görünce, o yıl çok seyahat ederiz diye oturuyorsak ayağa fırlardık. Çok küçükken, bebekleri o getiriyor sanırdık. Bir de, ne hikmetse, “Hacı Baba Leylek, hani bana gömlek?” tekerlemesini söylerdik. Artık leylek bul ki söyleyesin. İstanbul betonlaştığı için şehrimizde yuva yapacak yer bulamıyorlarmış.

Bu masalımsı olaya katkısı olan herkese (başta Adem Amca) bir leyleksever olarak çok teşekkür ederim. Bir teşekkür de ayrıntılı, özenli yazısından yararlandığım Canan Ekinci Yılmaz’a…

cukurda-defineci-avi-540867-1.