İşte dünyada en anlamadığım sorulardan biri. Yazın ne mi okunur? Eh, kışın ne okunuyorsa o okunur, yani iyi bir kitap. Yazın ciddi kitapların okunmadığı, zaten bu mevsimde pek kitap satışı da olmadığı, yaz kitaplarının biraz lay-lay-lom, hafif, belki komik ama kesinlikle romantik olması gerektiği de mevsime ilişkin diğer iddialar arasında. Şahsi tecrüeme dayanarak, yazları iyi polisiye bulmanın da zor olduğunu ekleyeyim. Tabii yeni yazılmış olanlarından söz ediyorum.

Yoksa sırala Simenon’ları, kimi İskandinavları, Altın Çağ kitapları seviyorsan Christie’leri, günümüzden örneğin Michael Connelly’leri, oku gitsin!

Ben size son zamanlarda okuduğum birkaç kitabı tavsiye edeyim, en iyisi. Birincisi, Domingo’dan çıkan “Tavşan Yılı”. İsmine bakıp ‘gayrıciddi’ye almayın. İlk çocukluk kitap arkadaşı Tavşan Jano olan bir okura yakışan bir beğeniyle okudum. Hatta itiraf edeyim ki sonra da Bebek’teki Envai’den kırmızılı bir tavşan aldım. Şimdi sırada “Jules” var. Kapağında bir köpek resmi oluğunu söylemekle yetineyim. O da Domingo’dan.

Bu arada, nedense şimdiye kadar okumadığım bir kitabı da okudum ve niye gecikmişim diye üzüldüm: Seray Şahiner’e Orhan Kemal Roman Armağanı getiren “Kul”. Kitap zor bulunuyor ama belki Can bu arada yeniden basmıştır. Zaten kapağını görür görmez neden daha önce okuyamadığımı da anlamıştım. Bu kitabı almıştım ben. Hatta kapağına bakar bakmaz, “Aaa, bu Utku Lom’un kapağıydı,” bile dedim ki gerçekten öyleymiş. Belli ki, konuklarımızdan birinin gözüne de güzel görünmüş, ‘cebellezi’ denen sistemle gezmeye götürmüşler. Zaten makul kalınlıkta bir kitaptı. Tavsiye ederim. Hayır, gezmeye götürmeyi değil, okumanızı.

Romain Rolland’ın yazdığı “Jean Christophe – I”, YKY’nin yeni kitapları arasında. Kapağı bile insanın içini serinletiyor.

Rolland 10 ciltlik bu dev eseri 1904’te yazmaya başlayıp 1912’de tamamlamış. YKY, 3 ciltte bir araya getirecek.

Dededen, babadan müzisyen, 19. yüzyılın sonlarında Ren Nehri kıyısındaki küçük bir Alman şehrinde doğan Jean-Christophe’un hikâyesi. Tanıtımındaki bir cümle, kapağın verdiği duyguları pekiştiriyor: “Minicik kulaklarında nehrin uğultusu, yağmurun sesi, hafifçe işitilen çan sesleri, serçe sürülerinin tatlı gürültüsü...”

YKY’nin bir başka kitabı ise, Simon Sebag Montefiore’nin yazdığı ve Nurettin Elhüseyni’nin çevirdiği (doğrusu hiç kolay iş değil) “Romanovlar 1613-1918”. Yaşadıkları dönemde yeryüzünürn altıda birine hükmetmiş bir hanedan. Korkunç İvan döneminden Rasputin dönemine kadar 304 yılda 20 hükümdar. Bilemiyorum, yaz için ağır mı gelir? Fiziki olarak ağır zaten. Yaklaşık 750 sayfa, büyükçe boyda. Ben hâlâ iş yerinde okuyorum, eve taşımaya cesaret edemedim.

Sevgili arkadaşım İshak Reyna, titiz bir seçki daha yapmış: “Polisiye Öyküler”, Kelime Yayınları’ndan çıktı. Böyle seçkilerde konuyla ilgili kişilerin yer yer burun kıvırmasına engel olamazsınız. Ben de bir-iki kez bu günahı işledim. Ama kitabı çok beğendim. Bitirmemek için de gayret gösterdim ama ne yapsan bitiyor işte. İki şey söylemek isterim: Biri telif sorunu olan yazarlara İshak hocanın bulduğu çözümler. Cingöz Recai Erol Üyepazarcı’nın emsalsiz kitabı “Korkmayınız Mr. Sherlock Holmes’den. Aslında söyleyeceğim ikinci şey de gene telif meselesiyle ilgili. Ama bu sefer çarenin kendisi de müthiş. Agatha Christie’de Şavkar Altınel’in bir buçuk sayfalık bir şiiri var ki, karakterleri, atmosferiyle dört dörtlük bir Altın Çağ esrarı.