Richard Dawkins’in söylediği gibi, onlar kuzenlerimizdir. ‘Ceset yiyorsunuz,’ denmesi abartılı bulunuyor ama işin doğrusu bu. Bu sebeple seyircide yoğun etki yaratacağına inandığım üç yeni belgeselden bahsetmek istiyorum

Yeni bitki bazlı filmler

Oğlum Jose’nin anısına...

Sinema, ideolojileri yaymak için kullanılabilen en güçlü araçlardan biri. Belgeseller de büyük devinimlerin geniş kitlelere ulaşması için aracı olan ve bu etki alanıyla belki de milyonlarca canlının yaşamsal kaderini değiştirebilecek güce sahip. Bu güce Earthlings (2005) ve ardından tartışmalar yaratan başarılı What The Health (2017) belgeselleriyle şahit olduk. Bu iki yapım vegan yaşamın yayılmasında ve vegan etik felsefesine kulaklarını tıkamayı tercih eden insanların bakış açılarını değiştirmelerinde çok önemli bir rol oynadılar. Bu sebeple seyircide yoğun etki yaratacağına inandığım üç yeni belgeselden bahsetmek istiyorum.

Dominion
Bahsedeceğim filmler arasında gerçeği en şiddetli ve yoğun biçimde gösteren belgesel bu. Bu film için, Avusturalya’nın Earthlings versiyonu diyebiliriz. Belgeseli seslendirenler ünlü vegan oyuncular Joaquin Phoenix ve Rooney Mara. Yönetmenliğini Chris Delforce’un üstlendiği belgesel Avustralya kıtasındaki fabrika çiftçiliğinin acımasız gerçeklerini açığa çıkartıyor. Altı temel bölümden oluşan bu uzun metraj belgesel, bu bölümlerinde evcil hayvanlar, vahşi doğa, bilimsel araştırmalar, eğlence sektörü, giyim ve gıda alanlarının keşfine çıkıyor. Ve hayvanlar alemi üzerinde insanoğlunun kurduğu, hayvanları ölüme götüren tahakkümü, gerçek görüntülerle ve bilimsel gerçeklerle mercek altına alıyor. Belgesel en yüksek kalitede en son çekimleri kapsaması açısından oldukça önemli. Açıkçası bu gerçekleri bilmeme ve buna göre yaşam şeklimi seneler öncesinden belirlemiş olmama rağmen filmi izlerken çok zorlandım. ‘Sakın söyleme, günümü mahvedeceksin’ olağan tepkinizi duyar gibiyim. Peki söylemeyeceğim fakat gerçeklere gözlerimizi artık kapamamalıyız. Biz bakmasak da o gerçekler her saniye o fabrikalarda aynen bu belgeselde gösterildiği gibi yaşanmaya devam ediyor. Lütfen bu belgesele yani gerçeklere zaman ayırın çünkü canlıların yaşamı sizin alışkanlıklarınızı değiştirmenize bağlı.

yeni-bitki-bazli-filmler-501303-1.

The Game Changer
İşte bu yapımı duyduğumda çok heyecanlandım çünkü bazen insanlar belgeselleri önemsemeyebiliyor. Ancak bu belgesel ödüllü ve vegan çevreci James Cameron’a ait olduğundan, bu filmin pek çok kişinin daha çok ilgisini çekeceğine inanıyorum. Yapımcılığını Cameron’ın üstlendiği filmin yönetmeni Louie Psihoyos. ‘Adam dediğin et yer’, ‘Protein almak için et yemelisin’ gibi içi boş mitleri kökünden yıkacak bir film bu. The Game Changer, ete bakış açınızı tamamen değiştirecek şoke edici yeni bir belgesel. Dünyanın en güçlü insanının vegan olduğunu biliyor muydunuz? Dünyanın en hızlı koşan Carl Lewis’in 10 saniyelik rekoru kırdığında bile vegan olduğunu, biliyor muydunuz? Büyük atletler, özel harekat askerleri, aydın bilim adamları, kültür ikonları, kahramanlar ile bizi tanıştıracak olan Cameron, yemek ve gerçek güç arasındaki hakiki ilişkiyi etkileyici bir şekilde ortaya koymuş. Bu filmin beni en çok sevindiren yönü, filmin senelerdir bizlerin yani vegan savucularının yapamadığını yapacak olması ve ‘hayvanlardan aldığın proteine ihtiyacın var’ olarak ezberletilmiş sahte inancı yok edecek olması. Çünkü bu bir yalan. Kaçırılmaması gereken bu filmi not alın, kesinlikle kilometre taşı olacak.

yeni-bitki-bazli-filmler-501304-1.

Eating Animals
Jonathan Safran Foer’i ‘Extremely Loud & Incredibly Close’ ve ‘Everything Is Illuminated’ romanlarından tanıyorsunuzdur zaten her iki roman da başarılı bir şekilde beyazperdeye uyarlanmıştı. Bundan iki sene önce Foer’in ‘Eating Animal’ (Hayvan Yemek) kitabını okuduğumda bir süre kendime gelememiştim. Uzun soluklu ve çok ciddi bir araştırma ve seyahat gerektiren bilgiye ve öngörüye dayalı mükemmel bir çalışmaydı. Ve bu kitabı belgesele dönüştüren isim, Natalie Portman. Belgeselin yapımcılığını ve seslendirmesini vegan ünlü oyuncu Portman gerçekleştirdi. Filmin amacı izleyenleri gizli ve yüksek korunaklı mezbahalarda, hayvan üretim çiftliklerinde neler döndüğü konusunda bilgilendirmek hatta eğitmek. Son 40 yılda geleneksel besicilikten devasa endüstriyel çiftliklere nasıl geçildiğinin izlerini süren bu belgesel dolayısıyla kitap da veganlar arasında devam eden bir etik tartışmayı da daha açık bir hale getiriyor. Filmin bir şeye taraf olduğunu söylemem zor, ama kesin bir tarafı var o da veganlık. Nedir bu tartışma peki? Daha insani koşullarda hayvan üretim çiftliklerini bir veganın desteklemesi veya desteklememesi. Önermelere şu örnekle bakacak olursak daha iyi anlayabiliriz bu tartışmayı; kölelere daha iyi davranılmasını savunmak köleliği devam etmesine onay vermek anlamını taşır o yüzden köleliğe her şekilde karşı olmak tek doğru tavır ve eylemdir.

Bu üç yapım dışında pek çok belgesel daha var, bunlardan birkaçı; Meat the Future, Promises ve hepsinden önemlisi The End of Meat...

Richard Dawkins’in söylediği gibi, onlar kuzenlerimizdir. ‘Ceset yiyorsunuz,’ denmesi abartılı bulunuyor ama işin doğrusu bu. Felsefeci Elaine Scarry’nin gözlemine göre, ‘güzellik her zaman somuttur.’ Diğer yandan, zulüm soyutlamayı sever. Evet soyut olarak kalmasını istediğimiz zulüm saklanan veya soyut bırakılmak istenen bir gerçektir; şöyle ki ortalama bir Amerikalı hayatı boyunca 21.000 hayvan yemektedir, bu hafta içinde gene her sene olduğu gibi Kurban Bayramı vesilesiyle sadece Türkiye’de ilk üç günde ortalama 7.000.000 hayvan kesilerek öldürülecektir. Belki bu belgeseller daha çok insana ulaşır ve daha çok canlının kurtarılmasına vesile olur umuduyla...