Herkes taraf olunca bakış açısı sunmak, duvarları yıkmak kadar zor.

Tarafsızlık en doğru taraf.

Radyoda Damar FM çalıyor. Radyo dediysem internet radyosu. Şu anda Cengiz Kurtoğlu-Liselim çalıyor... Sloganı ‘Jilet gibi radyo’... Gerçekten de jilet gibi radyo. Slogan bu ve hakkını da veriyor. Ha bir de çok sevdiğim ‘Kulaktan damara’ var. Her damar bir aort sonuçta.

Kamburluğun üzerime ağır ağır geldiğini hissediyorum. Yaşlandıkça dal gibi eğileceğiz, toprağa bakmak bu olsa gerek. Gözler ileri değil önüne bakıyorsan yaşlanmışsındır zaten. Karakter olarak yani. Kuru karakter.

Seninle her günüm ömre bedeldi / Gönül dediğimde bağımdın benim / Unutmak mümkün mü / Liselim seni / İlk aşkım, sevgilim, canımdın benim.

Seninle bir kalem, bir kâğıt gibi / Seninle bir defter, bir kitap gibi / Birlikte yazmıştık kaderimizi / İlk aşkım, sevgilim, liselim benim... Parça ‘Şimdi nerede bir liseli görsem...’ diye devam ederdi. Hatırladınız değil mi?

Alplerdeki kaymak Haydi’yi anımsadınız mı? İşte Haydi’nin dedesi sizce de TV’deki aksakallı dedelere benzemiyor mu? Belki dedeyi de malum örgütten paketlemişlerdir çoktan. Dede naaptın dede?

Zaten şu devirde aksakallı dede olmak lazım. Sakalı sıvazzi, sonra olayımıza bakanzi. ‘At bir sakal’ lafı ‘Ak bir sakal’ anlamıyla birleşecek gibi günümüzde. Neye inanıyorsak oyuz biraz da. Şeyh meyh bunlar önemli. Sonuçta kendinizi mucizelere sahip bir birey olarak müritlerinize tanıştırıyorsunuz. Sonra artık müritten ne isterseniz isteyin. Sonra onlarca lüks arabamla sağda solda dolaşırım. Mütevazılıkten de bahsederim, nedir yani?

Toplumsal ahlak diye bir şey olabilir mi? Bunu düşünmek için bir miktar süre istiyorum. Herkes taraf olunca bakış açısı sunmak, duvarları yıkmak kadar zor olabiliyor. Tarafsızlık en doğru taraf. ‘Müdür müdür müdürüm’ gibi oldu biraz, kusura bakmayın. Ahlakımızı kaybettiğimiz yerde bırakmışız belli ki.

Omuzlarda, ense kökünde ağrı. Aslında sağlıklı yaşamak ne kadar zor, üşengeçlik denizinde yüzmek de o kadar keyifli. Hem de sırtüstü yüzüyorum. Gram hareket etmiyorum.

Bence bizde şike olsa bile kesin heyecan vermez. Öyle rahat bir ortamdayız çünkü. Kafalar rahat, endişe yok. Her şey ayarlı, her şey ayar çekilebilir durumda, her şeyin bi fiyatı var, üzerinde kocaman yazıyor. Her ürün etiketli, her marka şaibeli, her marka rahat.

Toplumsal ahlak, bir toplumunun ortalaması mıdır? Bu ortalama nasıl, neye göre hesaplanır? Manevi değer listemiz nelerdir, ne kadara kadar topa girebiliyoruz, bunları bilmek lazım açık açık.

Konuşmak ne güzel bir şey değil mi? Konuştukça kendinizi anlatıyorsunuz aslında. Nasıl düşündüğünüzü anlatmaya, açıklamaya başlıyorsunuz. Ne kadar çok konuşursanız, nasıl bir adalet yapınız var, nasıl bir mantığınız, nasıl bir hakkaniyet duygunuz, nasıl bir insanlığınız, nasıl bir saygı ve sevginiz var kendinizi net ve güzel anlatıyorsunuz.

Kimse eşit doğmuyor. Bunu bana anlatmadan önce zengin çocuklarını açıklayın.

Ferdi Tayfur’un da dediği gibi ‘Bir kördüğüm oldum, çözemiyorum’... İlmek ilmek sırtımdaki ağrılar beni kıvırıyor. Omuzlardaki baskı artıyor, yorgunluk uykuyu çağırıyor. Uyku naz yapmıyor ama sorumluluk ciddi bir şekilde, tavrıyla herkesi rahatsız etmeyi başarıyor.

Kaderin eli kimine yumuşak bebek eli, kimine balıkçı. Teni tenime, eli belime.

Size de başarılar.