15 Temmuz darbe girişimi önceki örneklerinden çok farklıydı. Gerçekte ne olduğuna dair çok soru uzun süre cevapsız kalacak.

Tutuklamalara ve süren operasyonlara bakılırsa “küçük bir grup” işi demek zor. Bu kadar “iyi organize” bir grubun bunca acemilik ve beceriksizliği nasıl yaptığını anlamak da zor.

Dün Melih Pekdemir yaşananlara ilişkin kritik soruları sıralamış ve yanıtlamıştı.

Kafa karıştıran o kadar çok soru var ki; iktidara/Erdoğan’a karşı darbe girişiminde bulunan, girişimi Genelkurmay Başkanı’nın gırtlağını sıkmaya, TBMM’yi bombalamaya kadar götüren Fethullahçı cuntanın bir tek hükümet üyesine dönük girişimde bulunmamasından tutun da, bu kadar yaygın bir girişimden istihbaratın nasıl haberdar olamadığına kadar… Bunlar, insanı kolaylıkla komplo teorilerine götürebiliyor.

Son yıllarda yaşanan bütün bombalı saldırılar sonrasında konuşulan “istihbarat açığı” meselesi, bu kadar büyük ve yaygın bir girişimin görülmemiş olmasıyla iyice netleşti. MİT’in kendisi de saldırıya uğradığına göre, daha önceki darbelerde olduğu gibi öğrendiği darbeyi hükümete bildirmedi demek fazla komplocu olur.

İktidarın istihbarat açığını kabul etmemesi artık imkansız; istihbarat açığı yok demek; MİT’in öğrendiği bir girişimi işin vardığı noktaya varması için bildirmediğini söylemek olur.

Dünyanın her yerinde, şimdi Erdoğan’ın elinin daha da güçlendiği ve Türkiye’nin iyice otoriterizme yöneleceği saptamaları yapılıyor.

Sonuçtan hareketle, “Bu işi de Erdoğan planlamıştır” yaklaşımı benim aklıma yatmaz.

Darbe girişiminin çuvalladığının görüldüğü andan itibaren ortalık analizlerden geçilmiyor. Bir emekli askerden, hiçbir darbecinin yapmayacağı hataları sıraladıktan sonra, bunun yıllar sonrasının Türkiye’sini, Ortadoğu ile birlikte, dizayn etmeye hazırlanan küresel güçlerin “sosyal deneyi” olduğuna dair değerlendirmeler de dinledim: “Böyle bir şey olduğunda kim ne yapar, kim sokağa çıkar, sokakta ne kadar kalır, polis nasıl davranır, ordu nasıl davranır? Belki sadece bunların test edildiği bir deneyle karşı karşıyayız.”

Bu işin çekirdeğini oluşturan grup; memlekette son derece yaygın ve güçlü olan Erdoğan karşıtlığının, onlar ilk adımı attıkları andan itibaren kendilerine desteğe dönüşeceğini hesap ettiler. Yanlış hesap!

Görünenlerden hareketle bunun iktidar içi kavganın son noktası olduğunu söylemek, Fethullahçı bir grubun her şeyi bütünüyle kaybedeceğini anlayınca bir kamikaze eylemine giriştiğini söylemek, komplo teorilerine en uzak açıklama.

Peki, bu olabilir mi? Bu kadar deneyimli asker sonu ortada olan böylesi bir işe kalkışabilir mi?

Cevap evetse, bunun ülkenin darbeler tarihinden öğrenilenler üzerinden yapılan yanlış hesapların sonucu olduğunu söyleyebiliriz.

Bu işin çekirdeğini oluşturan grup; memlekette son derece yaygın ve güçlü olan Erdoğan karşıtlığının, onlar ilk adımı attıkları andan itibaren kendilerine desteğe dönüşeceğini hesap ettiler. Yanlış hesap!

Geziciler, yalnızca neye karşı oldukları üzerinden değil, ne istedikleri üzerinden harekete geçmişlerdi. İstedikleri; daha fazla özgürlük, demokrasi, adalet ve dayanışma idi ve hiçbir darbenin bunları sağlamayacağını biliyorlardı.

Çekirdek grup, ilk adımı attıklarında ordudaki Kemalist kesimin de peşlerinden geleceğini hesap ettiler. Komutanların direnmeyip, bildirilerini imzalayacağını hesap ettiler.

Siyasilerden, en azından Erdoğan karşıtı muhaliflerin, doğrudan yanlarında yer almasa da karşı çıkmayacaklarını hesapladılar.

İktidarın çözülüp yalpalayacağını, Kürtlerin fırsat bu fırsat deyip sokaklara döküleceğini hesap ettiler.

Bütün bu hesaplar yanlış çıktı.

Bu hesapları yapabilmeleri için “yüzsüz” olmaları gerekiyordu. Fethullahçı bir yüz görüldüğünde bu hesapların hiçbirinin tutmayacağı kesindi. O yüzden, bütün iş medyada dönerken, TRT’de bildirileri okunurken, CNNTürk’e girildiğinde bir tek darbeci yüzünü göstermedi.

Yüzsüzlük, güçsüzlük de demektir. Benim açımdan, darbenin “yüzünü” göstermemesi daha ilk anda yenileceğinin kanıtıydı.

Sonuç? Çoğumuz için gayet net: Darbe yenildi, ama kazanan demokrasi değil! Sokaklarda “İdam isteriz” diye bağıranlar ve onların istemini “Demokrasilerde halk ne diyorsa odur” diyerek karşılayan eli güçlenmiş başkanlık peşinde bir lider var.