15 Temmuz Darbe Girişimi’nden 4 gün sonra açığa alındı. Çaresiz, hakkındaki soruşturmanın tamamlanmasını, mesleğe dönüş gününü beklemeye başladı. Ancak görev yaptığı kurumu, işe başlatılma bir yana, 26 Eylül 2016 günü meslekten çıkarılmasına karar verdi. Böylece yirmi yılı bulan zorlu meslek yaşamı, savunma dahi alınmaksızın, tek bir yanlı kararla son buldu.

Takvim yaprakları 18 Mart 2017’yi gösteriyordu. Sabah evinden çıktı, önce babasına uğradı, oradan çıkıp kızkardeşine gitti, buradan çıktığında 4 ayrı aracın kendisini takip ettiğini fark etti. Israrla peşinden gelen bu 4 aracın plakalarını, markalarını, renklerini, kullanıcılarını ve içindekileri bir kâğıda hızla not aldı ve kızkardeşinin eline tutuşturdu. “Bizimkiler” dedi, “Başıma bir şey gelirse bu not sizde kalsın.”

O gün saat 16:32’den sonra telefonu bir daha açılmadı. Eşi, kardeşi, annesi, babası saatlerce aradılar, bulamadılar. En sonunda, 8 saat sonra mahalle karakoluna giden eşi, onun kaçırıldığını bildirerek, peşindeki araçların plakalarını ve kimliği meçhul devlet görevlilerinin eşgallerini de polise anlattı. Verdiği ifadede eşiyle birlikte götürülen aracın bilgilerini veren kadın, güvenlik kameraları ve MOBESE’lerin izlenmesi, cep telefonu baz verileri ve HTS kayıtlarının ortaya çıkarılmasını talep etti.

Ertesi gün eşinin iş arkadaşlarını arayarak bir umut bilgi istediyse de elbette karagünde hiçbiri yardımcı olmak istemedi, yardım ne kelime, telefonlarını bile açmadılar. Kurumun şefini, internet sitesindeki yardım bölümünü de tıkladı, heyhat Ankara’nın ortasında eşi sanki yer yarılmış da içeri girmiş gibiydi.

Baba iki gün sonra savcıya ifade verdi. Oğlu ne hasta, ne geçimsiz, ne de sorumsuzdu. Onu iyi yetiştirmiş, 20 yıldır ise bağlı bulunduğu hassas kuruma emanet etmişti, kendisinden daha iyi devlet bilirdi oğlunu, bulunması gerekirdi. O kara 2 günden sonra, babanın oğlundan hiçbir haber alamadığı 14 ay daha geçti.

Bir solcu, sosyalist, devrimci değil; Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) üyesi M.G. işte böyle “kayıp” oldu. Kendisinden 440 gündür haber alınamıyor. İlkbahar, yaz, sonbahar, kış ve bir newbahar daha geride kaldı. Yüz binleri sorgusuz savunmasız KHK’ler ile işten atan zihniyet, bazı bireyleri ise “yasal alanı”nın dışına atıyor. Bugüne kadar köhnemiş devletin, muhalif insanları güpegündüz gözaltına aldığı, işkence yaparak öldürdüğü, asit kuyularına atıp geride iz dahi kalmamasına büyük “özen” gösterdiği iyi biliniyor. Ancak bir MİT mensubunun “kayıp” olması görülmüş şey değil. Üstelik bu bir “ilk” de değil; aynı teşkilata üye A.O.’dan ise Kasım 2016’dan beri haber alınamıyor. Epeyce “medyatik” şef Hakan Fidan’dan da ses yok.

M.G.’nin “kayıp” edilmesinden 1 yıl 1 ay sonra eşine telefon açan polisler, arabanın tam 1 yıldır Sincan Fatih Metro durağında bulduklarını bildirdiler. M.G.’yi bulamayan eş, arabasını 22 Nisan 2018 günü buldu. Araçta hiçbir şey çalınmamış, camına bir çizik bile atılmamıştı. Ancak sürücüsü M.G. yine ortada yine yoktu.

Savcılık 1 ay içinde dosyayı kapattı. Hiçbir araştırma yapmadı. Oysa “zorla kaçırma”, Birleşmiş Milletler’e (BM) göre; insanlığa karşı bir suçtur. Zorla kayıp edilen kişi, öncelikle kanunun koruması dışında kalır; bu eylem hem kaybolan kişiye, hem ailesine büyük acılar verir. Her bireyin adil yargılanma, birey olarak tanınma, serbest bırakılma, özgürlük ve güvenlik ve işkenceye karşı korunma hakkı vardır.

“Zorla kayıp” olgusu karşısında, her devletin, bu uygulamayı yasaklama, izin vermeme, hoş görmeme görevi vardır. Yine zorla kayıp edilmeleri önleyecek etkin, yasal, idari ve adli tedbirleri alma zorunluluğu bulunmaktadır. Hiçbir resmi talimat, zorla kayıp etmeyi meşru ve yasal kılmaz; böyle bir talimat alan görevliler buna uymama hakkına sahiptir. Hiçbir durum -savaş, iç kargaşa ve olağanüstü hal-, zorla kayıp edilmeyi haklı kılmaz.

MİT mensubu M.G.’nin yeri derhal açıklanmalı ve sağ salim ailesine dönmesi sağlanmalıdır. Eğer bir suç iddiası varsa, yetkili bir yargıç önüne çıkarılmalıdır. Zorla kaçırma, illegal gözaltına alma ve illegal uzun süreli gözaltında tutma, insana dair en önemli değerleri baltalayan, insanlığa karşı suç niteliğinde bir eylem ve korkunç bir işkence türüdür. Kaçırılan ister Hasan Ocak, ister MİT mensubu M.G. olsun, bu daima böyledir.