Hâkim Sünnilik; Alevilik ve Bektaşiliğe dair neyi görmek istemişse müfredata onu ekledi. Rapordaki ilgili bölümler karşılaştırmalı olarak incelendiğinde Alevi çocuklarına yapılan kıyım ve zulüm daha rahat anlaşılır

Zorunlu din derslerinden hâkim sünniliğe geçiş...

Bütün ders kitapları incelendiğinde yoğun bir Sünnilik propagandası içermektedir. Alevilik ve Bektaşiliğe dair anlatılanlar hâkim Sünniliğin Alevilik ve Bektaşiliğe dair yorum ve algılama biçiminden öteye geçmemektedir.
Alevilik ve Bektaşiliğe ilişkin müfredatta yazılanlar Şeriat Kapısı’na ilişkindir. Marifet ve Hakikat bapları ile uzaktan yakından bir ilgisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla, hâkim Sünnilik; Alevilik ve Bektaşiliğe dair neyi görmek istemişse müfredata onu eklemiştir.
Alevi Bektaşi inancı ile ilgili bölümler aktarılırken çalışmalarına atıf yapılan: Ethem Ruhi Fığlalı, Osman Eğri, Abdülkadir Sezgin, İlyas Üzüm, Sönmez Kutlu vb kişiler İlahiyat Fakültesi veya Yüksek İslam Enstitüsü mezunudurlar. Bu şahısların Alevilik ve Bektaşiliğe ilişkin “katkı” ve “yorumları”, hâkim dinsel algının yeniden üreticisi konumundan öteye gitmez. Rapordaki ilgili bölümler karşılaştırmalı olarak incelendiğinde Alevi çocuklarına yapılan kıyım ve zulüm daha rahat anlaşılacaktır.
İlk ve Ortaöğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12. Sınıf kitapları incelerek hazırlanan bu rapor iki bölümden oluşmaktadır.  Birinci bölüm kitapların genel içeriğine dair bazı alıntı ve değerlendirmeler içermekte ve ikinci bölüm ise ders kitaplarında doğrudan alıntılar yapılarak Alevi Bektaşi inancı ve yolu ile karşılaştırılmıştır.


Genel değerlendirme
Müfredat programı hazırlanırken Alevi toplumu ve Alevi kuruluşlarının doğrudan veya dolaylı olarak sunmuş oldukları görüş, rapor ve beyanların hiçbiri dikkate alınmamıştır. Dikkate alınan bazı görüşler ise; ağırlıklı bir şekilde mevcut iktidar ile birlikte çalışan veya hâkim inancın kontrolünden çıkmayan kişi veya kuruluşlara aittir.
 Halen yürütülmekte olan “Zorunlu Din Dersleri”nin içeriği açık bir şekilde hâkim Sünniliğe göredir. Başka bir deyişle Hanefi mezhebi doğrultusunda hazırlanmıştır. Bu nedenle öncelikli olarak yapılması gerek Mevcut Anayasa ve yürürlükte bulunan yasalar çerçevesinde “Zorunlu Din Dersleri”nin kaldırılması, okutulmakta olan ders kitaplarının içerik olarak acilen değiştirilmesi ve din derslerinin isteyene verilmesidir.


Cinsiyetçi yaklaşım
Kitaplardaki Alevi ve Bektaşi inancıyla ilgili bütün bölümler incelendiğinde tamamen cinsiyetçi bir yaklaşım ile yazıldığı, kadının varlığının tamamen ortadan kaldırıldığı anlaşılmaktadır. Alevi Bektaşi inancında kadınları dışlama, baskı altında tutma, bireysel hak ve hürriyetlerini kısıtlama gibi öğeler bulunmamaktadır. Dolayısıyla kadın varlığının yok sayıldığı bir müfredatın Alevi çocuklarına hiçbir katkısı olmayacaktır. Tam tersine kadınlara yapılan baskı ve uygulanan şiddetin derecesini artıracaktır.

Tarikata indirgenmiş
7. Sınıf ders kitabının “İslam Düşüncesinde Yorumlar” başlıklı ünitesinde Alevilik; “Tasavvufi Yorumlar” başlığı altında Sünni tarikatlar olan; Kadirilik ve Nakşibendilik ile birlikte ele alınmış ve böylece Alevilik bir tarikat konumuna indirgenmiştir. Burada Alevilik, dört Sünni mezhepten derece ve değer bakımından daha düşük düzeyde yani ikincil mertebede ele alınmış ve neredeyse Sünni bir tarikat olarak kabul edilmiştir. İnançlar arasında bir derecelendirme Alevilik inancı açısından terstir.
8. Sınıf ders kitabındaki  “Kaza ve Kader” başlıklı ünite hâkim Sünni anlayış doğrultusunda hazırlanmıştır. Oysa Alevilikte kader ve kaza konusu Sünnilikten son derece farklıdır. Örneğin, Alevilikte, şerrin Allah’tan olduğu inancı kesinlikle kabul edilemez.
9. Sınıf ders kitabında, “Hacı Bektaş Veli” başlığı altında kullanılan görsellikte Hacı Bektaş Veli Dergâhı içine II. Mahmut döneminde yani 1934 yılında yaptırılan ve Alevi inancında olmayan camiyle birleştirilmesi dikkat çekici bir unsur olarak yer almaktadır. Bu caminin Yeniçeri kıyımının ardından yapıldığı bilinmektedir. Oysa kitapta, sanki başından beri Hacı Bektaş Dergahı’nın içinde cami varmış gibi propaganda yapıldığı görülmektedir.


Namaz telkini
10. Sınıf ders kitabında yer alan “Hz. Ali’nin Örnek Şahsiyeti ve İbadetin Önemine Dair Sözleri” bölümündeki Hz. Ali, “661 yılında vefat etti. Cenaze namazını oğlu Hasan kıldırdı” şeklindeki sözlerin Hz. Ali üzerinden Alevilere namaz telkini yapmak dışında hiçbir gerçeklik payı yoktur.

Gerçeği görmeli
Peki, Aleviler nasıl bilir meseleyi?
Hz. Ali, Ebu Milcem tarafından yaralandıktan sonra çocukları Hasan ile Hüseyin’i yanına çağırır. “Beni yıkayın, sandukamı hazırlayın, yüzü peçeli bir kişi devesi ile birlikte gelecek, tabutumu alacak, ondan bir şey sormayın ve karışmayın” der. Hasan ve Hüseyin babalarının hakka yürümesi üzerine söylediklerini harfiyen yerine getirirler. Beklerler, siyah giysili, yüzü siyah peçeli bir kişi gelir. Hiçbir şey söylemez. Hz. Ali’nin tabutunu alır, devesine yükler, yine bir şey söylemeden çekip gider. İmam Hüseyin daha sonra, “kim bu adam, babamızı nereye götürüyor?” diyerek peşinden koşar, yetişir, yanıt vermediğini görünce peçesini kaldırır. Anlar ki tabutu götüren de tabutun içindeki de babası Hz. Ali’dir. Bu anlatı simgeler, hakikat ve Ali’nin sırrına dair birçok şeyi ifade eder. Kitabı yazanlar “cenaze namazını kılmaya” devam etsin.
  11. Sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders kitabında bulunan “Kültürümüzde Ehl-i Beyt Sevgisi” bölümü bütün Müslümanlarca önemsenen bir konudur. Dolayısıyla bu durum Aleviler ve Alevilik açısından bir kazanım olarak değerlendirilemez.
12. Sınıf ders kitabı sayfa 70’te yer alan “NOT EDELİM” kısmı ve kullanılan görsellikte Alevi Bektaşi inancı büyük ölçüde sansürlenmiştir. “Alevilik-Bektaşilik düşüncesine mensup olanların müzik eşliğinde yaptıkları ayine semah denir.” Aslında burada semahın tanımlanması, Alevi-Bektaşi inancının inkârı, Dergâh içinde cami görselliğinin ısrarla kullanılmasının Ebu Suud’un “vecd içinde ilahi okuyanları hoş gören Şeyh için katli mubahtır” fetvasından hiçbir farkı yoktur.
Bütün kitaplarda “Alevi-Bektaşi düşüncesi” kavram öbeği kullanılmış fakat ne hikmet ise “Bektaşiliğin İç Yüzü-Dibi-Köşesi ve Astarı Nedir?” adlı kitaptan herhangi bir atıfta bulunulmamıştır. Eğer atıf yapmış olsalardı: “Ey Yezit, erbabına ecdadına lanet senin” ifadesini göreceklerdi ya da “Evliyalar Piri, Hünkarı sensin/ Tanrı’nın aslanı Alim gel yetiş/ Dört kitabın sırrı esrarı sensin/ Tanrı’nın aslanı Alim gel yetiş” dörtlüğü ile yüz yüze gelmiş olacaklardı.


Sansürleme de var
Bütün kitaplarda atıf yapmaya çalıştıkları (Fuat Bozkurt tarafından hazırlanan) Buyruk adlı kitap yine büyük oranda sansürlenmiştir.  Cemlerin olmazsa olmazı Saka Suyu Dağıtımı ve okunan duadır. Örneğin, “Sad hazaran olsun ey münafık canına/ Ben demedim, Hak buyurdu bunu senin şanına/ (…) Yuf senin çürük geçmiş, ol fasit imanına (…). (Buyruk, S. 198-199)
Bütün kitaplarda yer verilen tek bir gülbeng var ve onun da sonundaki “Gerçeğe Hü” bölümü kaldırılmıştır. Alevilikte “gerçek” ile “Hü” kaldırıldıktan sonra geriye kalan bir anlam ifade etmez. Şimdi bilinmelidir ki, ulu Tanrı’nın iki (türlü) ismi vardır. Birisi gizli, birisi açıktır. Açık olan “Errahmanırahim”, gizli olan “Hü”dür. Kitabı yazanlar farkında olmadan Tanrı’nın varlığını açık bir şekilde inkâr etmişlerdir.