Toplamda dört ay bile etmeyen 114 gün kimilerine göre kısa, kimilerine göre uzun bir süre. Her günün koskoca 24 saatten oluştuğunu düşünenler için 2736 saat

Toplamda dört ay bile etmeyen 114 gün kimilerine göre kısa, kimilerine göre uzun bir süre. Her günün koskoca 24 saatten oluştuğunu düşünenler için 2736 saat. “Bugün de geçti” diyenler için hepi topu üç buçuk ay.

Bir ülkenin geleceğine yön veren siyasi, ekonomik veya sosyal gelişmelerden bahsediyorsak şayet, bu gelişmelerin hangi dinamikler tarafından belirlendiği, hangi sınıfsal zeminlerde oluştuğu, toplumda bir mutabakat sonucu mu yoksa dayatma usulü ile mi oluşturulduğu, zamanı oldukça değişken kılıyor. Tek adam diktasına doğru, kararların sorgulamaya açık olmadığı- tek adam tarafından alındığı, hukuk-yargı-sivil toplum gibi mekanizmaların işlemediği, “ben yaparım/isterim olur” mantığıyla yönetilen ülkelerde 114 gün hızlı geçiyor kuşkusuz. Einstein’ın Görecelik Teorisi, hıza ve konuma göre uzayda farklı zaman dilimleri olduğunu göstermişti. İşte bu nedenledir ki çevremizdeki hareketliliğin hızı aynı zamanda 114 günün de hızına denk düşüyor.

13 Mayıs 2014’te Soma’da Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamı yaşandı. 300’ü aşkın işçi çalışırken göz göre göre ölüme terk edildi. Ölümlerle ilgili yalanlar söylendi, cansız bedenler ailelerinden saklandı. Patronun, patrona ‘yürü yağ kulum’ diyen hükümetin daha ucuz işçilik üzerinden nasıl kâra ulaştıklarının en gerçek hikâyesi, bir avuç kömür için bir ömür veren yüzlerce işçinin sönen yaşamlarıyla anlatıldı.

114 gün önce 13 Mayıs’ta tüm dünyanın gündemine yerleşen bu utanç günlerinde “Bunlar olağan şeylerdir, Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok” diyen Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı aynı günlerde madenci yakınını tekmeletiyor, Soma’da ölen işçilerin hesabını sormak isteyenleri sokakta gazla boğan polislere emirler veriyordu.

Aradan geçen 114 günde ne mi oldu? Soma Katliamı’nın üzeri bir güzel örtüldü. Soma’da katliamı var eden taşeron çalışma düzenini kalıcı hale getirecek, daha birçok katliama imza atacak torba yasa Meclis’te son aşamaya getirildi. 13 Mayıs’tan sonraki ilk 90 günde 422 işçiyi daha toprağa verdik. İki gün önce de Soma’da 36 yaşındaki maden işçisi Metin Keskin sırtına düşen kömür parçasıyla yaşamını kaybetti.

Emri veren, işçiyi ölüme terk eden bu taşeron düzenini kalıcılaştırmak için Meclis’i harekete geçiren ve aynı zamanda da ölümleri “kadere” havale eden malum kişi, bu geçen sürede kendisine tahsis ettiği ormanlık alan üzerine 935 bin maden işçisinin bir aylık ücretine, 2 bin yaşam odasına eşdeğer bir maliyetle “Ak Saray” inşa ediyordu.

Böylesi bir katliamın ve ardındaki kara tablonun bu baş mimarı şimdi Cumhurbaşkanı. Kendi patronları, kendi medyası, kendi sendikalarıyla saltanatını ilan ediyor. Hanedanına daha nice eli kanlı ortaklar katarak genişlemeye, ülkenin geleceğine hükmetmeye çalışıyor.

Tüm bu süreçte halkın dini inançlarını, cinayetleri örtmede, yoksulluğu gizlemede bir istismar aracı olarak kullanırken, bir yanda da komşu Irak’ta, Filistin’de, Suriye’de inanç farklılıkları üzerinden bir katliama imza atan çeteleri de desteklemeyi ihmal etmiyor. Ülkeyi çetelerin arka bahçesine dönüştürüyor.

114 gün boyunca eğitimdeki dönüşüme tam gaz devam ettiği gibi, şimdilerde Soma’nın 46 yıllık maden işçilerinin paralarıyla kurulan Linyit Lisesi’ni İmam Hatip’e dönüştürmeye çabalıyor.

Bunun yanında Türkiye’deki bütün işçiler, kamu çalışanları gibi yaşamlarını sürdürebilmek için gırtlağa kadar borca batmış Soma Kömürleri A.Ş’nin ocaklarında çalışan ve sonrasında işsiz kalan işçilerin ve ölen işçilerin ailelerine kalan borçlar hâlâ silinmedi. 114 gün boyunca katlanan bu borçlar büyümeye devam ediyor.

•••

İşte hangi zamanlar derseniz… Geçen 114 gün o zamanlardı.

Bu arada unutulmasın, Einstein zamanda deliklerden de bahseder, ismi kara da olsa, bu ‘karadelikler’de zaman yavaşlar-hatta akmamaya başlar. Zamanın karanlığa doğru akmaya başladığı dönemlerde işte bu karadelikler, yönü tersine çevirmenin de anlarıdır. Haziran direnişi bu anın fırsatını yaratmıştır.

Redaksiyon Dergisi dokuzuncu sayısında tam da bu “hızlandırılmış zamanlara” seslenen bir sözle dikkatimizi çekiyor: “Zaman sensin!”. Louis Aragon’un bu sözünden hareketle zaman, Haziran’da karanlığın tekerine indirilen çomağın ucuna hep birlikte asılma günüdür bugün. Duran kasnağın ve zamanı tersine döndürmek isteyenlerin zamanı… Çünkü yok başka çare.