Türkiye’de niteliğinin ezici yönüne bakılmaksızın tartışılan bir konu kuşkusuz büyüme. İşsizlik oranı artarken, gelir dağılımı daha da bozulurken, kiralık işçi, esnek çalışma, kısmi süreli çalışma vb yeni düzenlemelerle emeğin kazanımları daha da tırpanlanırken, bugün Türkiye’nin 2015 yılı son çeyrekte nasıl başarılı bir büyüme sıçraması gösterdiği gündeme taşınıyor. Oysa zaten veriler ortada, ülkede geniş bir kesimin hızla işsizleşmesi ve yoksullaşması sürerken, geri kalan azınlığın zenginleşme serüveni devam ediyor.

Şöyle bir veriyle başlayalım; ekonomide 2015 çeyreğinde gerçekleşen yüzde 5,7’lik büyüme, mevsim ve takvim etkilerinden arındırıldığında yüzde 0,7’lik bir artışa tekabül ediyor. Yılın bazı aylarında ortaya çıkan ve geçici-periyodik artışlar olarak ifade edebileceğimiz mevsim ve takvim etkisini, verilerdeki gerçek değişmelerin yahut genel eğilimlerin gözlemlenmesini engellediği için ekonomiden arındırmak gerekir. Büyüme kalıcı mı yoksa bazı ayların avantajından kaynaklı gelip geçi mi sorularını ancak bu şekilde yanıtlayabiliriz. Nitekim söz konusu 2015 son çeyrek büyümesi de bu etkilerden arındırıldığında yılın en düşük büyüme performansını ortaya koyuyor.

Kim büyüdü?

Daha önceki yıllara paralel, 2015’te de üretim yönünden hizmetler sektörü büyümeyi sırtlıyor. Yüzde 59,6 ile milli gelirde en yüksek paya sahip olan hizmetler sektörü büyümeye 2,2 puanlık bir katkı koyarken, sanayinin 1, tarımın ise 0,7 puan katkısı görülmekte.

Genel eğilim ise sanayi ve tarımdaki gerilemenin sürdüğüne işaret ediyor. Örneğin 2011 yılına göre yüzde 16’lık bir paya sahip olan imalat sanayii payının bugün yüzde 15’lerde, yüzde 8’e yakın payı olan tarımın payının ise yüzde 6,8’lerde tıkandığını söylemek mümkün. Sonuçta büyümenin kompozisyonunda ‘hizmetler+inşaat’ ağırlıklı olan eğilim devam ediyor. İnşaatla birlikte inşaatla yakın mesaide olan finans, sigortacılık, gayrimenkul faaliyetleri hizmetler sektöründe öne çıkan alanlar. Bunun yanında 2015 yılının iki seçimi barındıran bir yıl olması, AKP’nin müteahhitlik faaliyetlerine ağırlık vermesine ve bunun da kamu harcamalarının yukarı yönlü hareket etmesine imkân tanıdığı göz önünde tutulmalı. Nihayetinde 2015 yılının da kazananlarının müteahhitler, bankacılar, finans şirketleri, ihale aracıları gibi aktörler olduğunu söyleyebiliyoruz.

Nasıl büyüdü?

Tasarruf yok, yatırım yok, üretim yok ama tüketimde dur durak yok…

2015 yılında büyüme, özel tüketim harcamalarına sırtını yaslayarak ayağa kalkabilmiştir. Hanehalkı tüketim harcamaları 2014 yılında yüzde 1,4 hızla büyürken 2015’te bu hız yüzde 4,5’a çıkmıştır. Benzer güzergâhta kamu harcamalarının hızı da yüzde 4,7’den 6,7’ye sıçramıştır. Öte yandan İhracatın büyümeye olumsuz katkısı sürerken, yatırımsız ekonomi hali ise devam etmektedir.

2015-te-kim-buyudu-nasil-buyudu-126495-1.

Büyümenin yüzde 75’ini tek başına sağlayan özel tüketim harcamaları içinde önemli bir pay ise ücretlilerin, emekçilerin tüketim harcamalarına ait. Bu tüketim grubundaki en ağırlıklı harcama kalemi ise gıda. Geçen yıl gıdaya ortalama 332 milyar TL, bu yıl ise 371 milyar TL harcamışız. Gıdadan sonra en fazla harcama yapılan kalemin ise otomobil, akıllı telefon gibi mallara yapılan harcamalardan oluşan ‘ulaştırma ve haberleşme’ olması dikkat çekici. Hele bir de gündem 4,5G olunca, bu harcamaların devlet eliyle nasıl teşvik edildiği daha görünür hale geliyor.

Neticede vatandaş geçen yıla göre 138 milyar TL’yi aşkın daha fazla harcama yapmış, toplamda 1,4 trilyonluk mal ve hizmet tüketmiş. Fakat öte yandan kişi başı milli gelir aynı dönemde yaklaşık 3 bin TL gerilemiş. Hangi gelirle bu harcamalar sağlanmış? Elbette ki borçla. 2015 yılında bireysel kredi kullanan kişi sayısındaki artış 2 milyonu bulurken, toplam borçlu nüfus 26 milyona yaklaşmış. Bireysel kredilerdeki artış ise yüzde 9,5.

Sonuç?

AKP’nin iktidara geldiği tarihten bu yana ekonomide döşediği mayınların 2009’da patlamaya başladığını, 2013’te bu patlamaların hızlandığını biliyoruz. Bu patlamalar karşısında kontrolsüz bir kriz yönetimi uygulandı; hayali ihracatlar, kaynağı belli olmayan ekonomiye enjekte edilen milyar dolarlar… Sonuç olarak ne üretim, ne yatırım canlanabildi, ne de mallar ihraç edilebildi. Ekonomide dönen ticari nakit akışının neredeyse bugün sıfıra ulaşmış olduğu malum. Velhasıl 2015 yılından 2016’nın siyasi rant tezgâhına bir ekonomik başarı öyküsü pazarlamak isteyenlerin işinin bugün çok daha zor olduğunu söylemek mümkün. Zira borç imkânları, gelecek ekonomik beklentileri tükendiğinde topyekun infilak edecek bir ekonomi balonunun bugün herkesin nefesini kesmiş olduğu ortada.