Yerelde hâlâ yaptırım gücü olan kültürel kalıntıların siyaseten diri tutulması hatta bilinçli olarak beslenmesi ile Türkiye’de ortaya çıkan Osmanlıcı, muhafazakâr sağcı erkek tipleri her üç yarışma filminde de aynı.

33. Ankara Film Festivali: Yönetmenlerin kâbusları
Karanlık Gece

Ankara Film Festivali yarışma filmlerinden üçü benzer kâbuslar anlatıyor. Ben hiçbir festival sezonu bu denli kardeş temaların, fazlasıyla emsal temsillerle anlatıldığına şahit olmamıştım. Hepsinde, bir kasabaya tayin olan eğitimli modern karakterin yerel ile arasındaki uçurumdan beslenen canavara karşı verilen mücadele yer alıyor. Doğaya, hayvana, vicdana, hukuka, kadına, akla, bilime karşı konumlandırılan avcı erkek tipleri ile gelenek ve yenilenen bilgi çatışmasını toplum bilimi olarak ele alan yapımlar bunlar. Yerelde hâlâ yaptırım gücü olan kültürel kalıntıların siyaseten diri tutulması hatta bilinçli olarak beslenmesi ile Türkiye’de ortaya çıkan Osmanlıcı muhafazakâr erkek tipleri her üç filmde de aynı. Emin Alper’in ‘Kurak Günler,’ Özcan Alper’in ‘Karanlık Gece’ ve Selcen Ergun’un ‘Kar ve Ayı' filmlerinden bahsediyorum. Bu aslında bizlere çok tuhaf bir şey söylüyor. Hepimiz aynı kabusu görüyoruz ve aynı karabasanın içindeyiz.

FARKLI AMA AYNI İKİ FİLM

Öncelikle bu üçü arasında Emin Alper’in ‘Kurak Günler’ filmini çok sevdiğimi söylemeliyim ve vizyon tarihi 9 Aralık’ta olan filmi hepinizin izlemesi için sabırsızlanıyorum. Ankara’da bu filmin gösteriminin ertesi gününde izlediğim diğer yarışma filmlerinden Özcan Alper’in ‘Karanlık Gece’sinden sonra ise açıkçası biraz kafam karıştı. Soyadları dahi tesadüfen aynı olan bu iki yönetmenin filmlerinin temasal aynılığı ile alt metinlere hizmet eden bazı detayların hatta bazı sahnelerin aşırı benzerliğini tuhaf buldum. Özcan Alper’in filmi daha sonra izlendiği için bu minvaldeki sorular ona yöneltildi ancak ben geçiştirildiğini ve politik cevaplar verildiğini düşünüyorum. İki yönetmenin arkadaş olduğu, ikisi de Kültür Bakanlığı desteği almış ve bu benzerlik konusuna bizlerden seneler önce vakıf oldukları belli. Bu iki yetkin yönetmen bunca aynılık ortadayken, filmlerini nasıl oldu da aynı sene aynı film festivallerinde seyirciye sundular anlamakta zorlanıyorum. ‘Kurak Günler’, 2022 Cannes Film Festivali Belirli Bir Bakış (Un Regard) ödüllü bir film. Antalya Film Festivali’nde nasıl olduysa En İyi Film ödülü ona verilmedi ama diğer tüm kategorilerde ödülleri topladı. İlginç ilginç ilginç… Hatta Türkiye Oscar aday adayı olarak ‘Kurak Günler’in seçilmemiş olması ise esas kabus olmalı. Geçen sene yollanması gereken film ‘Okul Tıraşı’ iken yollanmamıştı ve tepkimizi koymuştuk. Aynı tepkiyi bu sene ‘Kurak Günler’ için koyarak not düşmek istiyorum.

YÜKSEK GERİLİM HATTI

‘Kurak Günler’, küçük bir kasaba olan Balkaya’ya yeni atanan genç savcı Emre’nin (Selahattin Paşalı) ilk cinayet soruşturması sırasında kendisini siyasi bir bataklığın içinde bulması ve bu bataklıkta ona eşlik eden yerel gazeteci Murat (Ekin Koç) ile olan seyircinin çözümlemesini bekleyen girift ilişkisini konu alıyor. En baştan söylemeliyim bu iki oyuncu başta olmak üzere her oyuncu kendi karakterinde en üst seviyede performans sergilemiş. Bunun oyuncuların kendi becerilerinin haricinde oyuncu yönetiminin ve senaryonun onlara alanlar açabilecek yetkinliğinden kaynaklandığı çok açık. Geçen senenin yıldız filmi ‘Okul Tıraşı’ndaki performansından sonra takibe aldığım Ekin Koç ve oyunculuk kabiliyetini ilk kez bu filmde gösterebilen Selahattin Paşalı’nın, zaten başlı başına gizemli ve gergin olan filmde her türden kimyalarının birbirini tutması ile müthiş bir eşleşme elde edilmiş. Mesela Ankara Film Festivali’nin diğer bir yarışma filmi olan ‘LCV’ (Lütfen Cevap Veriniz) filminin istediği noktaya ulaşamamış olmasının sebeplerinden en büyüğü; Ustan Çakır ile Cem Yiğit Üzümoğlu’nun birlikte ve Melisa Şenolsun’un ise hiçbiri ile kimyalarının tutmamış olmasıdır diyebilirim… Nitekim, ‘Kurak Günler’in hikâyesinde aslında bir yandan siyasi bir çatışmanın içinde buluyoruz kendimizi. Aynı şu an bugün gerçek hayatlarımızda tam da içinde bulunduğumuz gibi. Genç savcı Emre yüzmeye gittiğinde, gazeteci Murat’ın ona söylediği “Burada yüzmeyin, altındaki zemin bataklık gibidir” uyarısından son saniyesine kadar gizemini koruyan ve gerilimini artıran bir film bu. Belediye başkanının oğlu avukat Şahin (Erol Babaoğlu) ve kasabanın dişçisi Kemal (Erdem Şenocak) tansiyonu yükselterek hissettirdikleri sıkıntı ile Türkiye’nin yarısının kâbuslarında gördüğü yaratıkların yansımaları gibiydiler. Gerilim bir ise onu yüze nasıl çıkarabileceğini çok iyi bilen Emin Alper, Şahin ve Kemal’in sahnelerindeki, hele bu ikilinin yanında savcı Emre olduğu sahnelerindeki voltajı yükselterek o anlarda yüksek gerilim hattı yaratmıştı.

Kurak GünlerKurak Günler

Ankara Film Festivali’nin diğer yarışma filmlerinden olan ‘Kar ve Ayı’da ise mecburi hizmet ile atanan hemşire Aslı’nın geldiği kasabanın avcı kasabı Hasan’ın ortadan kaybolmasıyla hikâyenin açılmaya çalıştığını görüyoruz. Ancak bana kalırsa hikâye açılamıyor ve uzun bir süre tekrara düşüyor. Finaline oldukça güvendiği belli olan senaryosunun nasıl ilerleyeceğini eğer benim gibi filmin erken bölümünde tahmin ederseniz finalin etkisi o kadar yüksek olmayacaktır. Ancak şunu söylemeliyim; bu üç benzer filmin finali ile vermek istedikleri mesajlara baktığımda ‘Kar ve Ayı’nın daha ziyade insan özüne yönelik, insanın varoluşu ile ilgili bir şey söylediğinin altını çizmek istiyorum çünkü bunu değerli buluyorum.

Kar ve AyıKar ve Ayı

Özcan Alper’in ‘Karanlık Gece’ finalinin ise seyircinin içine sineceğini sanmıyorum. Sanki ‘Kurak Günler’den ayrışmak istenildiği için final bu şekilde oluşturulmuş izlenimi bende ağır bastı. Dediğim gibi bu sadece izlenim. Festival yazılarında, En İyi Film ödülünü kim alır kısmına geldiğimde üzülerek de olsa hep aynı şüphecilik içinde buluyorum kendimi. Çünkü hâlâ kimin ne ödülü alacağının festivaller arasında ve de festival bazında önceden belirlendiğine dair kaygıdan kurtulamıyorum. Benim için de, bence seyirci için de En İyi Film ‘Kurak Günler’.