Google Play Store
App Store

Afyonkarahisar’ın ya da kısaca Afyon’un, ülkenin bağımsızlığının kazanılmasında çok özel bir yeri var. Emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşı’nı noktalayan Büyük Taarruz,  Büyük Usta Nazım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı’nda çok akıcı bir biçimde anlatıldığı gibi “yurdun her köşesinden” gelen “halk çocuklarının” bir “araya gelmesiyle” orada başladı.

Geçtiğimiz günlerde Afyon, “Bıraksalar ince,  uzun ince bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacak” olan Mustafa Kemal’in kurduğu partinin belediye başkan adayı B. Köksal, tarafından DEM partilileri “dışlayan”, “ayrımcı bir anlayışla siyasetin gündemine getirildi.

Bugün, hiç de bireysel olmayan bu anlayış,  uzun yıllardır süregelen toplumsal afyonlamanın doğrudan sonucudur. Üzerinde durulması gereken asıl sorun da budur.

NASIL AFYONLANDIK? 

Afyonlama, toplumun,  bundan tam 54 yıl önce, 12 Mart 1971’de başlayan ve “dozu” son yıllarda iyice artan “uyuşturulması”  anlamında kullanılıyor.

Bugünlerin başlangıcı olan 12 Mart, ülke yönetiminin  “bu özgürlükçü anayasa ile ülke yönetilemiyor” yakınmaları ile emperyalist ABD’nin “haşhaş yasağı”  dayatmasının ürünüdür.

ABD, tarihinde hiç yaşamadığı bir askeri yenilgisinin, Vietnam’ın, asıl sorumlusu olarak askerlerinin uyuşturucu kullanması ve bunun kaynağının da Türkiye’nin haşhaş üretmesi olduğunda aşırı ısrarlıydı. CIA belgelerinde de açıklandığı gibi 12 Mart 1971’de ABD’nin istediği bir hükümet işbaşına getirildi ve yalnız haşhaş tarımı yasaklanmadı; ondan çok daha yıkıcı sonuçları olacak ve yıllarca sürecek bir afyonlama dönemi başladı.

Ülkeyi “komünist tehlikesinden” kurtarma gerekçesiyle hak ve özgürlüklerin baskı altına alınması; başta anayasa hukukçusu bilim insanları, özgürlükçü yazarlar olmak üzere önde gelen düşünürlerin hapsedilmesi ve  “bağımsızlık ve sosyalizm” diyen gençlerinin öldürülmesi tüneline girildi. Türkiye İşçi Partisi-TİP kapatıldı.  Siyasal İslam’ın yolu ardına kadar açıldı. 12 Mart faşizmini çok daha ağırlaştıran 12 Eylül 1980 sonrasında afyonlama toplumsallaşarak ve derinleşerek büyük bir ivme kazandı.

ABD, 1990’da Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra CIA görevlisi Graham Fuller’in “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabında da ayrıntısıyla açıklandığı gibi, Türkiye siyaseti, iktidarı ve ana muhalefetiyle,  “Ilımlı Siyasal İslam’ın” Ortadoğu coğrafyasında “demokrasisi ile örnek ülkesi” olması projesini uygulamaya koydu.  Bugün, gülmeceden bilime hemen her konuda “yaratıcılığı bastırılmış” ve her hücresi uyuşturulmakta olan bir toplumsal yapı var.

UYANMAK İÇİN 

Ülkenin yaşamakta olduğu afyonlama sürecinden kurtulması gerekiyor.

Bunun için CHP, Afyon’da 1922 Ağustos’unda tohumlanan Cumhuriyet’in değerlerini günümüzün küresel koşullarında yorumlayarak özümsemelidir.

Bir kez daha yazayım, “biri birini tamamlayan bir bütün” olan bu değerler, egemenliğin kaynağının halk olduğu; hukuk; eşitlik, laiklik, özgürlük, bilimin yol göstericiliği ve barıştır.

Eğer CHP bu değerleri içselleştirseydi şu sıradaki  “ayrımcı” tutumları yaşamaz, “taahhütname” ve “belge” almak gibi yanlışlar yapmazdı.  Şu habere bakın:

“Cumhuriyet Halk Partisi’nin 31 Mart yerel seçimlerinde aday gösterdiği 1142 belediye başkan adayı, “Halkçı Belediyecilik Taahhütnamesi” ve “Yerel Yönetimlerde Eşitlik Politika Belgesi”ni ayrı ayrı imzalayacak (Basın)”

Eşitlik ilkesi, yalnız kadın-erkek eşitliğini değil kamusal alanın tamamını kapsar. Örneğin Cumhuriyet’in tüm kamu yönetimleri, değişik sermaye kesimlerinden mal ve hizmet alımlarında, açık ve yarışmacı ihalelere başvurarak sermayeye eşit davranır; kişileri, yalnız yazılı sınav başarılarına göre okutur ya da işe alır.

Eklenmeli ki Cumhuriyet’in değerlerinin bir Türkçesi vardır:  örneğin, “kul hakkı” değil, “insan hakkı”,  “helalleşme”  değil, barış, ” “lansman” değil, “tanıtım” diyeceksiniz!

Belirtilmesi gereken çok önemli bir nokta daha var:  1 Mart 2003 Tezkeresi’nin Meclis’te reddedilmesini sağlayan ve ABD askerlerinin ülkemizde konuşlanmasını engel olan CHP’ye bir “afyonlama çekilerek”  22 Mayıs 2010 da Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan oldu.  8 Kasım 2023’e kadar 13 yıl 170 gün CHP’yi Siyasal İslamcı yapmayı,  değerlerine “ihanet edercesine” kendisi için bir “görev” bilen ve ülkeyi bugünkü durumuna düşüren Kemal Kılıçdaroğlu ve siyasal varlıklarını ona borçlu olanların anlayışı budan sonra CHP’de etkin olamamalıdır.

Genel Başkan Özgür Özel’in, Kurultay’da verdiği “sol-sosyal demokrat” parti sözü Cumhuriyet’in değerleriyle harmanlanmalı ve CHP yerel seçimlerden sonra bir yeniden yapılanma dönemine girmelidir.

Ülke, afyonlama uyutulmasından eninde sonunda kurtulacaktır; buna CHP’den başlanması “yapılabilir” görünüyor. Oylarımızı buna göre kullanmalıyız.