Seçimlerin ardından her geçen gün daha da derinleşen çoklu bir kriz döneminden geçiyoruz. Özellikle artan ekonomik bunalım yaşamlarımızı baştan aşağı teslim almış durumda. İşsizlik, açlık, yoksulluk neredeyse kaderimiz hale geldi…

Bu durumdan payını elbette biz mühendisler, mimarlar, şehir plancıları da aldı. Siyasi iktidarın yıllardır süregelen özelleştirmeye, piyasalaştırmaya, ranta dayalı politikaları sonucu sanayi tesislerimiz, enerji santrallerimiz, iletişim alt yapımız, demir-çelik ve petrokimya tesislerimiz, tarıma dayalı kuruluşlarımız haraç mezat satılıyor, elde neredeyse satılacak bir şey kalmadı. Hal böyle olunca ülkemizin mühendislik-mimarlık alt yapısı ve üretim yeteneğimiz aşındırıldı.

Elde kalan az sayıdaki kuruluş da idari bütünlükleri parçalanarak ve serbestleştirme uygulamalarıyla etkisizleştiriyor. Buna bağlı olarak meslek uygulama alanlarımız gün geçtikçe daraltılıyor. En kötüsü de mesleğimizin kamusal içeriği boşaltılıyor.

TÜKENMEYEN SORUNLARIMIZ

Bir yandan meslek itibarımızı ayaklar altına alınmak istenirken bir yandan da çalışma koşulları mesleğimizi hakkıyla yapmamıza engel oluyor…

Kamuda çalışan meslektaşlarımız düşük ve eşitsiz ücret, sözleşmeli istihdam, özlük hakkı kayıpları ve teknik personel ataması yapılmaması gibi sorunlarla yüz yüze.

Serbest çalışan, küçük büro ve atölye sahibi meslektaşlarımızın pek çoğu artan maaliyetler, iş hacminin azalması, artan borç yükü nedeniyle iş yerlerini kapatmak zorunda kalıyor.

Özel sektörde çalışan meslektaşlarımızın tamamına yakını yatırımların durması, projelerin iptal edilmesi, reel sektörün tıkanması; mühendis, mimar, şehir plancıları için asgari ücret denetiminin yapılmasını engellenmesi gibi sorunlardan etkilendiler.

Yeni mezun meslektaşlarımızın yüzde 40’ı işsiz. Birçok genç meslektaşımız, mesleki, maddi ve sosyal tatminsizlik nedeniyle geleceğini yurt dışında arıyor.

İşsizlik, esnek çalışma, güvencesizlik, sağlıksız çalışma koşulları ve reel ücret kaybı gibi sorunlar ise tüm meslektaşlarımızı tehdit ediyor.

BOŞUNA MI OKUDUK?

Tam da bu nedenlerle bu gidişe dur demek, yalnızca kendi meslek itibarımızı ve geleceğimiz için değil, halkımızın ve ülkemizin geleceği için de sesimizi yükseltmek için TMMOB olarak bir çağrı yaptık; Boşuna mı okuduk?

Kampanya kapsamında, eylül ayı içerisinde, hazırladığımız kısa filmlerle, sosyal medya etkinlikleriyle, binalarımıza astığımız pankartlarla bu konuda toplumsal duyarlılığı artırmaya çalıştık.

19 Eylül Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Dayanışma Günü’nde tüm illerde gerçekleştirdiğimiz kitlesel basın açıklamaları ile taleplerimizi kamuoyu ile paylaştık. Sorunlarımızın tüm yurttaşların sorunlarına içkin olduğunu ve çözümünün dayanışma ile omuz omuza mücadeleden geçtiğini vurguladık

BOŞUNA OKUMADIK!

Boşuna mı okuduk sorusu, biz mühendis, mimar, şehir plancıları için aynı zamanda bir gelecek mücadelesi. Cumhuriyetin kalkınmacı yıllarında yaratılan ve sonraki yıllarda sata sata bitirilemeyen her değerde biz mühendis, mimar ve plancıların emeği, özverisi ve temsil ettiği teknik akıl var.

Cumhuriyet’in 100. Yılına yaklaştığımız şu günlerde içinde yetiştiğimiz bu topraklara sahip çıkmak, insanca yaşayabildiğimiz, bir ülke için mücadele etmek bizim tarihsel sorumluluğumuz.

Biz sahip çıkmazsak, ülkenin teknik alt yapısını ve üretim yeteneğini tamamen yok edecekler.

Biz sahip çıkmazsak, ormanlarımızı, tarım alanlarımızı madenlerimizi, zeytinliklerimizi, derelerimizi, kıyılarımızı, sit alanlarımızı, tarihi ve kültürel varlıklarımızı yağmalaya devam edecekler.

İşte bu sorumlulukla, ‘Boşuna mı okuduk?’ diye yaptığımız çağrıyı, kampanyamızın ekim ayı süresince, ‘Hayır, Boşuna okumadık’ diyerek sürdürüyoruz.

Boşuna okumadık… Çünkü bizi yetiştiren bu ülkeye sorumluluğumuz var.

Boşuna okumadık… Çünkü bu ülkenin harcında alın terimiz var.

Boşuna okumadık… Çünkü altında büyüdüğümüz bu gökyüzünde çocuklarımızın geleceği var.

Mücadelemizi büyüterek sürdüreceğiz.

Unutmayalım, mühendislik, mimarlık ve plancılık birikimini gözden çıkaran bir ülke geleceğini de gözden çıkartmış demektir.