Google Play Store
App Store

“Ocak 1973’te John McCain, beş yıldan uzun süredir savaş esiri olarak tutulduğu Kuzey Vietnam’da serbest bırakıldı. Eğer 1973’te Donald Trump’ın ne yaptığını merak ediyorsanız, söyleyelim: Sahip olduğu binalardan Afro-Amerikalı ve Porto Rikoluları sistematik biçimde tahliye ettiği için Adalet Bakanlığı tarafından hakkında dava açılıyordu.”

Turuncu saçlı müteahhitin ABD başkanı olacağı 2016 seçimlerine doğru ilerlerken The Washington Post’ta yayımlanan bir haber-yorumda, Cumhuriyetçi Parti’nin iki adayı böyle karşılaştırılıyordu. Post bu yayınıyla McCain’in bir ‘gazi’ ve savaş kahramanı olarak Trump’tan daha üstün olduğunu vurgularken, ‘şecaatin arzederken sirkatin söyleyen merd-i kıpti’ misali, Cumhuriyetçi Parti delegelerine iki neo-faşist arasından hangisini seçmeleri gerektiğini gösteriyordu. Partinin ve ülkenin seçimi, Putin-RTE-Trumpgiller dünyasına uygun biçimde, savaşçı neo-faşist yerine kapitalist neo-faşistten yana oldu. Ama The Washington Post’un bu akıl almaz karşılaştırması güncelliğini hiç kaybetmedi.

Malum, Trump cezaevinde olmasına rağmen yeni başkanlık seçimleri için Cumhuriyetçi Parti’den aday olmaya çalışıyor ve tüm rezaletlerine (ırkçılığı, maçoluğu, kadın düşmanlığı, din sömürücülüğü, darbeciliği vd.) rağmen, hatta ne acı ki bu özellikleri sayesinde, bazı eyaletlerde önde gidiyor. Bu saçma durumun korkutuculuğu karşısında bazı sol eğilimli Amerikalılar bile, tuhaf bir akıl tutulmasıyla, Cumhuriyetçi Parti seçmenlerine “Aman ne olur etmeyin eylemeyin, bu adamı yine başkan yapmayın!” derken Post’un bu karşılaştırmasını kullanıyor. Yani bir erkeklik ve kahramanlık imgesi olarak ‘gazilik’ kavramına sarılıyor, Cumhuriyetçileri bu ilkel ve erkek-egemen vatanseverlik ölçütüyle ikna etmeye çalışıyorlar. Bu arada, ABD’nin işgalci politikaları ve John McCain’in dünyanın öbür ucundaki bir ülkede neden ‘savaş esiri’ olduğu gibi sorular giderek görünmezleşiyor, önemini yitiriyor.

‘Sağcıların aklını başına getireceğiz’ derken sağa kaymak, yoldan çıkmak ve bundan olumlu bir sonuç beklemek sadece Türkiye’ye özgü değil tabii...

∗∗

“Ben vatanım için Kore’de savaştım!”

Bu ülkede -hayır ABD’de değil, Türkiye’de!- yaşayan herkesin mutlaka defalarca duyduğu bir sözdür bu. Kimse de çıkıp “Yahu efendi, senin vatanının Kore’yle ne alakası var?!” demez. Çünkü ‘gazilik’ kutsaldır. Bu tartışma konusu bile yapılamaz, ‘neyin savaşı, kimin gaziliği, nasıl gazilik’ gibi sorular kesinlikle sorulamaz, çünkü gazilik ‘benim kutsalım’dır, kutsalıma dil uzatanın!..

Hayır arkadaş, sen Kore’de vatanın için değil, ezilenler için değil, senin gibiler için değil, NATO ve ABD’nin çıkarları için savaştın. Seni vatanın için savaştığın konusunda öyle güzel ve derin kandırdılar ki, 21. yüzyılın ilk çeyreği biterken bile, aynı yalanlar üzerinden tartışmalar yapılıyor, ‘ulviyet’ler uyduruluyor, bu ulviyetler üstünden dünyan karartılıyor.

Her bölümüyle yaratıcılıktan biraz daha uzaklaşan bir televizyon programında, reklam çalışması için huzurevine giden epey çirkef bir karakterin söz ve davranışlarıyla saldırdığı ihtiyarlardan biri, bu sosyal medya ünlüsünden gördükleri saygısızlığa karşı Kore gazisi olduğunu söylüyor. Skecin başından itibaren olumsuz olarak sunulan karakter, ihtiyara bu sefer gaziliği üstünden saldırmaya devam ediyor. Skecin sonunda ihtiyarlar bu karaktere dersini verip gönderiyorlar.

Aslında ‘kuşak çatışması’ denilen olguya epey muhafazakar bir açıdan yaklaşan bir kitle kültürü ürününde, belki birkaç gün sonra unutulacak niteliksiz bir eğlencelik izlemiş oluyoruz.

Ama o da ne?! Neo-faşizmin bugün en etkili kurumlarından olan RTÜK’ün başkanı çıkıp şöyle diyor: “Gazilere dil uzatan bu insanları kınıyorum. Vatan ve bayrak için canını, bedenini feda eden Gazilerimize yapılan saygısızlık kabul edilemez. Ulvi Gazilik mertebesini parayla kıyaslayacak kadar şuursuz, hadsiz sözlerin yer aldığı yayın ile alakalı inceleme başlatılmıştır”.

Dünyanın öbür ucundaki kapitalist bir işgale dair uydurulmuş bir ulviyet üzerinden, liberallerin McCain-Trump karşılaştırmasını bile mantıklı gösterecek kadar mantıksız bir açıklama, ancak AKPRTE Türkiyesinden çıkabilirdi, öyle de oldu.

Yayıncı kuruluş çıkıp özür dileyerek programın o bölümünü yayından kaldırdıklarını söylemeseydi, belki hâlâ belli ölçüde akılcı bir tartışma yaşayabilirdik, ama ‘kimin vatanı, neyin savaşı, hangi bayrak’ gibi çok basit soruları bile derin felsefi tartışma konuları gibi gösterecek bir akıl tutulması bu...