Acımız, isyanımız artık hiçbir yere sığmıyor.

Tarihte vebanın bile çözümü bulunmuşken, başımızdaki bu Saray vebasından bir türlü kurtulamayışımızın elbet hepimizde bir sorumluluğu var.

Yalnız artık yetmeli… Ülkenin gerçek sahipleri biz isek kana bulanmış bu topraklarda hayatı yeşertmek de bizlerin görevi. Yarın çok geç olabilir, hemen şimdi diyerek acıyı isyancı öfkemizle bastırarak inadına sokağa çıkmalıyız. İşten, evden, okuldan, bulunduğumuz her noktadan direniş zinciri oluşturmalıyız. Unutmamalıyız ki bizi sadece bu tek parçası bile eksik olmaması gereken zincir koruyabilir.

Bugüne kadar AKP’nin karakteri ve ideolojisi gazetemizde neredeyse her daim resmedilmeye çalışıldı. Bugüne kadar siyasi, ekonomik ve toplumsal gelişmeleri sadece “olay” olarak değil, neden-sonuç ilişkisi içinde geleceğe ışık tutacak biçimde incelemeye çabaladık. Ne var ki AKP’nin 13 yıllık iktidar döneminde yaşanan tüm gelişmeler, geleceğin ufkunu zifiri karanlık bir noktada var eden bir düzene ışık tutuyordu.

AnKARA katliamı da bu geleceğin bir parçası olarak yaşandı. Rotası Haziran Direnişi ile sapan AKP, kendi siluetindeki geleceğe doğru rotayı yeniden yerine oturtmak için daha da saldırganlaştı, polis kuvvetleriyle sokağı ablukaya aldı, faşist-militer güçleriyle hayatın her alanını korku ve nefret bulutlarıyla denetim altına almaya çalıştı. Dış politikadaki “Osmanlı Sarıklı” zihniyeti ile giderek daha organik ilişki içine girdiği IŞİD’in kanlı katliam dalgasını Türkiye’ye taşıdı. Bu kanlı dalga Suruç’ta 33 gencimizin canını aldı. AKP, MİT ve devlet olanaklarıyla besleyip semirttiği IŞİD’e yönelteceği oku Kürtlere, Alevilere, solculara, ülkenin tüm muhalefet güçlerine yöneltti, bugünkü kanlı katliamın zeminlerini yaşamın içinde düşmanlığı, savaşı faşizanca örgütleyerek hazırladı.

Bugüne kadar yaşadığımız onca acı ve insanlığın utanç görüntülerine ev sahipliği yapan bir memlekete mecbur edilme çabasına karşı biriken öfkemiz 10 Ekim’de bizleri Ankara’da bir araya getirdi. Özgür bir ülke düşleriyle insanlığa, insanlığın direniş azmine inananların, birbirinden güç alanların umutları hiçbir zaman tükenmez. Öyleydi de, sabah saatlerinde bayram yeri gibiydi. Bayramımızı kana buladılar.

Kaostan beslenen tek iktidar yeryüzünde kuşkusuz AKP değil, ama sistematik kaosu ölümle-kanla besleyen ortaçağ karanlığına ait bugünün ender iktidarlarından biri. Saray rejimini katliamlar üzerinden kurma çabasında olan, tüm yurttaşları yaşam güvenliği tehdidiyle kendi kudretine mecbur bırakmayı hedefleyen barbar bir canlı bomba iktidarı!

Her şey o kadar ayan beyan ki, yapılan açıklamalar tüm tezgâhı ortaya koyuyor. Hepimizin telefon konuşmalarından, sosyal medya paylaşımlarına kadar her şeyin “delil” olarak toplandığı bu ülkenin istihbaratının, Numan Kurtulmuş’un sözleriyle “çok iyi organize edilen” bir saldırıdan haberi olmadığı söyleniyor. İki canlı bomba muhtemelen emri aldıkları kişilerle günler öncesinden haberleşiyor, başkentin göbeğinde keşif yapıyor ve tüm bunlardan kimsenin haberi olmuyor! Dahası hâlâ güvenlik zafiyeti konusunda araştırma yaptıklarını söyleyen İçişleri Bakanı istifa kelimesini ağzına dahi almıyor. Herhangi bir zafiyetin olması için önce “güvenliğin” olması gerektiğini görmezden geliyor, pişkince sırıtılıyor yüzümüze. Normal zamanlarda “güvenlik” adı altında eli tetikte toplumsal muhalefete saldırı için hazırda bekletilen polislerin bile o gün orada olmamasını kimse açıklayamıyor. “Hemen müdahale” ettik diyorlar, polisin 1,5 saat sonra geldiği ve öncesinde gelen polislerin de yaralılarını taşıyanlara gaz ve plastik mermi atmak suretiyle geldiği ispatlanamayacak sanıyorlar. Ve elbette Başbakan’ın elindeki o “canlı bomba listesi”. Niye kullansın? Bugüne kadar IŞİD AKP’ye bir tehdit oluşturmuş mu ki?

Ne var ki tüm bunların ötesinde yaşananların ardında yatan aklı Saray’dan gelen açıklama sadeleştiriyor: “Ankara, bugün hepimizi gururlandıran bir marka şehir haline gelmiştir…” İmza: RTE. Doğrudur. Saray, her gün onlarca ölümün yaşandığı, cinayetlerin sıradanlaştığı, katliamlarla taçlandırılan bir rejim inşa etmiştir. Acı ve ölümle dağlanan bu topraklarda halka açtığı savaş bu rejimin bir markasıdır ve bu marka tüm insanlık tarafından Ankara’da tescillenmiştir.