Sorunların temel kaynağı emperyalist paylaşımlar ve İsrail’in yayılmacılığıdır. Bu tablo içerisinde Filistinlilerin direnme hakları sonuna kadar meşrudur. Aksa Tufanı Operasyonu sonuçları ne olursa olsun tarihsel bir kırılmaya yol açacak.

Aksa Tufanı'nın yol açacağı kırılmalar

7 Ekim itibariyle Ortadoğu’da yeni bir dönemin kapıları aralandı. Gazze Şeridi’ni kontrol eden Hamas’ın İsrail’e karşı başlattığı, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin de aralarında olduğu tüm örgütlerin desteklediği Aksa Tufanı Operasyonu sonuçları ne olursa olsun tarihsel bir kırılmaya yol açacak. Netanyahu'nun “Cevabımız Ortadoğu’yu değiştirecek” tehditleri yaşananların büyüklüğünü göstermesi açısından ibretlik.

Bu kırılma noktalarını üç başlık altında toparlayabiliriz.

1- Filistin’deki kırılma: 75 yıllık Filistin meselesinde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Tarifsiz baskı, şiddet ve zulme uğrayan Filistinlilerin her şart ve koşul altında  “haklı dava”larından taviz vermeyeceklerini gösterdi. Kendilerini “öznesizleştiren” her türlü gelişmeye boyun eğmeyeceklerini hatırlattılar. İntifada süreçlerinden farklı olarak bu kez “yenilmez” sanılan “leviathan”ın alt edilebileceği görüldü. Filistinlilerin varlığını ve haklarını yok sayan işgalci zihniyetin yenilmez olduğu yönündeki inanış tuzla buz oldu. Hamas bu operasyonla Filistin davasının baş aktörlüğüne de soyunmuş oldu. El Fetih ve FKÖ’ye yani Batı Şeria’daki Mahmud Abbas yönetimine karşı Filistin’in yegâne temsilcisinin kendisi olduğu yönünde mesajlar verdi. İsrail ile ilişkide olan ve dünya tarafından tanınan Abbas liderliğindeki Filistin yönetiminin önüne geçmek istiyor. Hamas’ın bu adım ile gücünü tahkim ettiği aşikar.

2- İsrail’deki kırılma: Bu ‘tarihsel’ operasyon hem uygulanış şekli, hem operasyonel başarısı, hem de yol açacağı etkiler itibariyle İsrail açısından telafi edilemez etkilere neden olacak. Ülke içerisinde bir yıla yakın bir süredir kitlesel protestolara maruz kalan Başbakan Binyamin Netanyahu, sonuç ne olursa olsun bu süreçten ciddi şekilde etkilenecek. İsrail medyası ve uzmanların felaketin sorumlusu olarak ilan ettiği Netanyahu’nun geleceğine dair iki farklı senaryo var.

• Birinci senaryo: Süreç sonunda Netanyahu’nun kelesi gidebilir, yani koltuğunu kaybedebilir. Zaten o koltuk bir süredir sallantıdaydı. Ülkeyi “iç savaşa” sürüklediği şeklinde ithamlara maruz kalan Netanyahu’ya ordu ve polis içinde de itirazlar vardı. İsrail’in “gafil avlandığı” bu başarısızlık nedeniyle Netanyahu’nun siyasi bedel ödemesi gerektiğini savunanların sesleri daha da gür çıkacak. Bu tarz siyasal yenilgilerin sarsılmaz sanılan iktidarları ve de liderleri nasıl götürdüğü tecrübelerle baki.

• İkinci senaryo: Netanyahu bu kanlı süreci lehine kullanarak otoriter sağcı yönetimini daha da sağlamlaştırabilir. Bu tarz kriz ve çatışma iklimlerinin sağcı liderleri güçlendirdiği malum. Şiddet şiddeti beslerken bu durum sağcılara diledikleri gibi baskıları artırma olanağı sağlıyor. Bunun için de ilk adımlar atıldı. "Savaş hükümeti" kurmaya girişen Netanyahu istediğini elde etti, koalisyon partileri, mevcut hükümetin "savaş hükümeti"ne dönüştürülmesi için tam destek sundu. 

3- Ortadoğu’daki kırılma: Savaş bölgedeki güç dengesini şimdilik köklü bir şekilde değiştiremeyecek olsa da oyunun kurallarını etkileme potansiyeline sahip. Hemen her gelişmenin birbiriyle ilintili olduğu, onlarca aktörün olduğu bu kanlı sahnede taşlar yeniden döşenecek. Gazze'den Lübnan'a, Ürdün'den Suriye ve İran'a uzanan geniş coğrafyada saflar, stratejiler yeniden güncellenecek. Binyamin Netanyahu'nun "Ortadoğu'da haritalar değişecek" tehditleri, bu yöndeki niyetin en açık dışa vurumu. 

Ortadoğu’daki yansımaları iki başlık altında derleyebiliriz:

• Abraham Anlaşmaları askıya alınabilir

Körfez monarşileri ve Arap ülkeleriyle İsrail arasında "Abraham Anlaşmaları" ile başlayan normalleşme süreci her türlü etkilenecektir. Bu "yumuşama"nın en azından bir süreliğine de olsa “dondurulması” ya da "askıya alınması"na yol açılacak. Hamas ve Filistin yönetimi normalleşmeden rahatsızdı. Ve saldırılar bu normalleşme sürecini baltalayacak gibi duruyor. Kendi kamuoylarının baskısından kurtulmak isteyen Ortadoğu ve Doğu/Kuzey Afrika’daki rejimler en azından bir süre de olsa rahat hareket edemeyecek. Nitekim Suudi Arabistan İsrail ile "normalleşmeyi" şimdilik askıya aldı.

• Yeni çatışma cepheleri açılabilir

Çatışmalar bu şiddetle devam ederse “asimetrik savaş”ta yeni cephelerin açılması işten bile değil. İlk akla gelen yeni çatışma bölgeleri şöyle sıralanabilir;

Birinci Cephe Lübnan: Direnişi selamlayan ve “tarafsız kalamayacağını” açıklayan Hizbullah’ın çatışmaların ikinci gününde Golan Tepeleri’nde İsrail ile Hizbullah arasındaki çatışmalardan da anlaşılacağı üzere savaşın ilk yayılacağı yer Lübnan. İsrail güçleri ile Hizbullah arasında başlayan çatışmalar karşılıklı top ve füze saldırılarıyla sürerken, çatışmaların ne kadar yayılacağını kestirmek güç. Güney Lübnan’ı kontrol eden Hizbullah, İsrail ile sürekli bir savaş halinde ve İsrail’i 2006’da yenerek bu ülkeyi tarihinde alt eden ilk aktör olmuştu. 

İkinci Cephe Suriye: Savaşın yayılma ihtimalinin en yüksek olduğu ikinci cephe hattı Suriye. Resmi olarak savaş halinde olduğu Suriye’yi 2011’den bu yana bombalayan İsrail’in krizden istifade çatışmaları bu ülkeye kadar genişleterek buradaki operasyonunu genişletme ihtimali yok değil. Hizbullah ve İran’ın bu ülkedeki varlığını kendisine karşı bir tehlike olarak addeden İsrail, çatışmaları buraya yayabilir. Nitekim İsrail ve Hamas arasındaki sıcak çatışmalar devam ederken, İsrail ordusu Lübnan'ın yanında Suriye'yi de vurmaya başladı. İsrail Savunma Kuvvetleri, Suriye’den İsrail topraklarına çok sayıda havan topunun atıldığını, saldırının hemen ardından Suriye’ye topçu atışlarının başladığı belirtildi. 

Üçüncü Cephe İran: İlk andan itibaren hedef gösterilen ve Hamas’ın arkasındaki güç olarak lanse edilen İran bir diğer cephe hatlarından. Şimdilik doğrudan bir sıcak karşılama olmayacak olsa da, İran’ın Suriye, Lübnan ve Gazze’deki etkisinin kırılması için bu durum vesile yapılabilir. Tel Aviv ve Washington'ın İran'ı hedef alan açıklama ve suçlamaları da gösteriyor ki, Tahran hedef tahtasında. 

İŞGAL BİTMEDEN BARIŞ GELMEZ

Filistin sorununa kalıcı, adil bir çözüm bulunmadan, Filistinliler özgürlüğüne kavuşmadan, İsrail işgali son bulmadan Ortadoğu’da bu tür kriz, çatışma ve savaşlar eksik olmayacaktır. Sorunların temel kaynağı emperyalist paylaşımlar ve İsrail’in yayılmacılığıdır. Bu tablo içerisinde Filistinlilerin direnme hakları meşrudur. Varlığı tehdit altında olan bir halkın isyan etmekten başka yolu da yok.