Anayasayı ihlal suçu artık, gücü yetene suç olmaktan çıktı müjdeler olsun. Hem de ihlal edilen anayasa da darbe anayasası. Anayasa Mahkemesi kararı mı? O da ne? Afrika’da bir ülke mi? Geçiniz bunları kuzum.

Mesela haftalardır her cumartesi günü Galatasaray’da ısrarla AYM kararına aykırı bir şekilde, keyfe keder gözaltılar, kelepçelenmeler yaşanıyor. Kim takar Anayasayı? Anayasal düzen mi dediniz? Buyrun size Anayasal.

Yargıda neredeyse taksimetre benzeri bir işleyiş var zaten. Derdiniz neyse, parasını verip işinizi çözebiliyorsunuz. Anayasa kolaylıklar anayasası olmuş durumda. Geçtiğimiz 20 Türkiye yılında çok şeyler değişti. Beraber yürünen yollardan, paralel devlete, oradan herkesin bağıra bağıra “Aman yapmayın, cemaatlerle halaya girmeyin, başınıza iş gelir” demesine rağmen, göz göre göre, yaşanan darbe girişimi, kandırılma bağlamında kabul gördü. Ortam pırıl pırıl. Önceki gün övgüler düzenler, ağlayarak “Melmeketine dön” diye kendini yerlere atanlar, milletin en değerli günlerinde Türkçe Olimpiyatları düzenleyenler, orada sahneye çıkanlar, konuşanlar, övdükçe övenler, birden “kandırıldık” diyerek işin içinden pırıl pırıl, ak bir kaşık gibi çıkabildi. Kaşık da akmış gerçekten. Pırıl pırılmış… Maaşallah diyelim mi? Hadi diyelim.

∗∗∗

Yeni bir tarih yazma hevesindeki iktidar, Geleceğe Dönüş filmindeki gibi de değil, dümdüz Günümüzde Hayaller denecek bir şekilde tarihi baştan yazmaya kalktı. İstanbul’un anahtarını karşısında selam durduğu İngiliz komutana teslim eden, sonra da vın turizmin ilk gemisine binerek Malta’ya kaçızlayan yöneticiler bile artık neredeyse “Aslında süper bir insandı da biraz yanlış anlaşıldı” denerek yüceltilmeye; yabancıya toprakları verdikçe veren liderler ise “Milleti nasıl öttürüyor” diye allı pullu, yaldızlı ve gerçeklikten uzak -neredeyse bilim kurgu tarzındaki- dizilerle parlatılmaya çalışıldı… Neyse ne, geçen geçti. Geçti de ülkenin içinden iki tane devasa deprem geçti mesela. Hadi ilki ikram olsun, o sayılmaz diyelim, peki ya ikincisinden sonra neler yapıldı? Şimdilerde akan kanın durması için tüm aklı başında insanların hep birlikte “Savaşı durdurun, siviller ölmesin” dediği, İsrail’in de Hamas’ın da acımasızca ve kuralsızca insanları katlettiği korkunç cehennemde binlerce insan korkunç şekilde hayatını kaybederken, kendi ülkemizdeki depremde 50 binin üzerinde insan hayatını kaybetmişken, nedense depremdeki can kayıplarının sorumluları bulunamadı… İmar afları ve imar aflarından sonra çıkan imar afları filan işte. Muhalefetinden iktidarına herkes oradaydı. Hepiniz oradaydınız.

İnsan hayatının değeri belki de bizde de İsrail’in Filistinliler için biçtiği kadar. Her gün yeni bir korkunçluk, yeni bir çaresizlik yeni bir ölüm haberiyle sınanıyoruz. Gencecik çocuklarımız yurtlarda, yatakhanelerde, yeri geliyor yanarak can veriyor, yeri geliyor, denetlenmiş ama bakımı ısrarla yapılmamış asansörlerde feci şekilde hayatını kaybediyor. Başkasının canı canken bizimkiler nedense “N’aapıcan? Kader, fıtrat” denerek toprak altına giriyor.

∗∗∗

Çaresiz, kimsesiz, kuralsız ve tekinsiz bir yaşam her gün hepimizi bir yerden vuruyor. Seli, depremi, çöken yolu, binası… Bütün bunlardan sonra hayatta kalabiliyorsanız o zaman da açlıkla, fakirlikle, yoksullukla mücadeleniz başlıyor. O da ancak hayattaysanız. Yeterince beslenemediği için büyüyemeyen çocuklarımız, bilimden, gerçeklikten uzak yetişen öğrencilerimiz, herkese yetecek kadar Diyanet bütçemiz, sayamayacağımız kadar son model Mercedes’imiz var ama huzurumuz yok.

Ülkenin bir arada kutlamak isteyeceği en büyük ulusal bayramda bile neredeyse “mış gibi” kutlayan bir iktidarımız var. Zaten açalım bakalım Cumhuriyet’in kazanımlarına. Tek tek hepsi ya satıldı, ya yıkılmak istendi şu son 20 Türkiye yılında. Kadın hakları, insan hakları gibi kavramları ağzına alan neredeyse anında terörist ilan edilebilirken, canlı bombalar, radikal örgütler “Öfkeli genç” ya da “Mücahit” olarak etiketleniyor ısrarla. Ama kimse kör değil, sadece gözlerimizi biraz ovuşturup yüzümüzü yıkamamız yetiyor bu korkunç kabustan uyanmak için.

Her şeye hâlâ gücümüz var. Dünyanın kokain ticaretindeki merkezlerinden biri olmak yerine, parmakla gösterilecek bir turizm, tarım, kültür, gastronomi ve medeniyet cenneti olmamız hala bir hayal değil. Bundan çok öncesinde böyle bir ülke hayal edilebildiyse, bundan sonra da aynı hayale yaklaşmak için hep birlikte adım adım ilerlememiz lazım.

Bir de ana muhalefet partisini zefiranlı suyla bir çalkalayıp, birkaç gün çamaşır suyunda bekletip, sonrasında da WD-40 ile yağlamamız gerekiyor.