Balkonda da söyledi zaten; “Milletimiz bugün bizi 15’inci defa sandıkta birinci yaptı.” “Cumhuriyet tarihinin” gibi büyük laflar etmeyeyim ama benim kişisel tarihimin ve 32 yıllık gazetecilik hayatımın en adaletsiz, en çirkin kampanyası sonucunda; nerdeyse rakip takımın kalecisinin ellerinin, 10 futbolcusunun da ayaklarının bağlı olduğu koşullarda yapılan maçın skoru AKP+MHP takımı için hiç iyi değil. Kendi […]

Balkonda da söyledi zaten; “Milletimiz bugün bizi 15’inci defa sandıkta birinci yaptı.

Cumhuriyet tarihinin” gibi büyük laflar etmeyeyim ama benim kişisel tarihimin ve 32 yıllık gazetecilik hayatımın en adaletsiz, en çirkin kampanyası sonucunda; nerdeyse rakip takımın kalecisinin ellerinin, 10 futbolcusunun da ayaklarının bağlı olduğu koşullarda yapılan maçın skoru AKP+MHP takımı için hiç iyi değil. Kendi 11’lerini yıldızlarından çıkardıkları halde!

Oy kaybetmekle kalmadılar; Ankara, Adana, Mersin, Artvin, Bilecik, Bolu, Kırşehir, Ardahan gibi illeri net bir sonuçla; Türkiye kadar önemli İstanbul’u da ucu ucuna kaybettiler. Mutlaka itirazlar falan edilecek, ama İstanbul’da mızrağı sığdıracakları bir çuval bulmaları kolay değil.

Yine de, Erdoğan tek başına balkona çıktı ve “kazandık” dedi. Aslında kazandı da, ilkokul tarih bilginizden de anımsayacağınız bir ifadeyle; “Kendisi yenilmediği halde, adayları yenildiği için yenilmiş sayılacak.

Hadi başkaları neyse, AKP’liler arasında da kendilerini yenilmiş sayacaklar olacağından, balkondan teselliyle uyardı Erdoğan; “Sakın ha, küsmek, kırılmak, ‘işte biz bu neticeyi beklemiyorduk’, sakın, böyle bir şeye gerek yok.

Kazanamadıkları yerleri neden kazanamadıklarının teşhisini de koydu: Millete kendimizi anlatamadık!

Bütün bir kampanya boyunca hemen bütün kanallarda yalnızca kendi konuştu, devletin bütün olanaklarıyla il il, ilçe ilçe dolaştı, adayları konuşturmadı kendi konuştu, ama millete kendilerini anlatamadılar!

AKP 2002’de iktidara medya desteği olmadan, hatta medyaya rağmen geldi. Şimdi, medya desteğiyle gidiyor!

İyice itibarsızlaşan medya, kendisi ile birlikte desteklediklerini de dibe çekiyor…

Öte yandan, Ekrem İmamoğlu, seçim gecesi en kritik ve en “haber” olduğu zamanlarda yaptığı açıklamalarını bile vermeyen medyaya karşın kazandı. Kabul etmek gerekir ki, sonuçtan bütünüyle bağımsız olarak, gerek kampanya boyunca vatandaşlarla kurduğu diyalogla, gerekse de 31 Mart gecesi mükemmel kriz yönetimiyle bu seçimin parlayan yıldızı İmamoğlu oldu.

Tunceli’de “komünist başkan”ın Ovacık örneğini büyütme yolunu açan başarısı ve hakkını teslim edeyim, Beyoğlu’nda seçimi kazanamasa bile Alper Taş’ın kalpleri kazanan kampanyası da solun hanesine yazılan artılar oldu.

Bir kutlama da kendime; ilk defa bir seçim tahminim tuttu; “Ankara’yı, İstanbul’u, her yeri muhalefet kazanacak” diye iddiaya girdiklerim yandı.

CHP de oylarını yükseltti, önemli kentleri AKP’den aldı!

Daha 10 Ocak’ta “CHP başarıya koşuyor” diye yazmış; “ ‘AKP olmasın da ne olursa olsun’ diyenler – ki bu kez (ve ilk kez) başta ekonomi olmak üzere pek çok nedenle AKP’den uzaklaşmaya başlayan bir kitle de var – AKP’nin karşıtına oy verecekler ve CHP eskisinden fazla belediye kazanacak! … İnsanlar ‘AKP olmasın da’ diyerek ‘mecburiyet’ten karşıtına yönelince, CHP de, izlediği politikadan bağımsız olarak, kazanacak! … Gidişata kızan CHP’liler, CHP’nin solundakiler, hatta özenle kendisinden uzak durduğu HDP, bir AKP zaferinin sorumlusu olmamak için, CHP adayını destekleyecek. Açıkça söylenmese de, sandığa mecburiyet atılacak.” demiştim.

Böyle oldu, iyi de oldu!

Ancak, umarım 10 Ocak’ta yaptığım o tespitin ikinci kısmı doğrulanmaz ve CHP bu başarıyı sağa yönelme ve sağdan da oy alan adaylar gösterme siyasetinin sonucu olarak görmez!

Görmez; çünkü yarattığı “mecburiyet”le, seçimi muhalefet için de Erdoğan kazandı. Muhalefetin başarısının toplumsal zemininde, kendi çekim gücünden çok Erdoğan’ın itme gücü var.

Umarım 31 Mart deneyiminden doğru dersler çıkarılır!