Her seçim dersler içerir; eğer gerçekten ondan dersler çıkarmak istiyor ve onu doğru analiz ediyorsanız.  40 yıldır Avrupa Parlamentosu seçimine olan ilgi sürekli düşerken, ilk kez 2019’da bu ilgi yükselme trendine girdi. 2014’te yüzde 43’ü görerek dip yapan katılım oranı, Büyük Britanya dışındaki 27 AB ülkesinde yüzde 50.5’e ulaştı.  Bu sonucun bir nedeni; AB Komisyonu […]

Her seçim dersler içerir; eğer gerçekten ondan dersler çıkarmak istiyor ve onu doğru analiz ediyorsanız. 

40 yıldır Avrupa Parlamentosu seçimine olan ilgi sürekli düşerken, ilk kez 2019’da bu ilgi yükselme trendine girdi. 2014’te yüzde 43’ü görerek dip yapan katılım oranı, Büyük Britanya dışındaki 27 AB ülkesinde yüzde 50.5’e ulaştı. 

Bu sonucun bir nedeni; AB Komisyonu başkanını seçmekte liderlerin elini güçlendiren “Spitzenkadidaten sistemi” ise, bence daha önemlisi Avrupa vatandaşlarının geneli için sorunların iyice bunaltıcı hale gelmiş olması ve çıkış için (aşırı sağla da olsa) seçimden başka bir yol görememeleri. 

Katılımın artışı dışında ilk bakışta görülen bir diğer genel sonuç; statükonun garantisi olarak görülen merkez sağ ve merkez sol partilerin 40 yıllık çoğunluklarını kaybetmiş olmaları ve aşırı sağın yükselişinin devam etmesi.  

Almanya’da Yeşiller oylarını 2014’ten bu yana ikiye katlayarak en dikkat çekici başarılardan birine imza atsalar da, aşırı sağ AfD de yüzde 7’den 10.5’e çıktı ve oy kaybetseler de merkez sağın liderliği sürüyor. 

Hollanda, İsveç, Malta, Portekiz ve İspanya dışındaki ülkelerde sağ partiler birinci çıktı. 

Sosyalist İşçi Partisi’nin (PSOE) yüzde 33’le birinci çıktığı, onun solundaki Podemos’da oy kaybının ise sürdüğü İspanya seçimleri, özellikle sol açısından, önemli dersler içeriyor. 

Bunlar değerlendirmelerine önem verdiğim İspanyol meslektaşım Andres Mourenza’nın çıkardığı dersler. Andres’in benim için öğretici olan notlarını sizlerle de paylaşayım istedim. 

Son seçimde CHP kampanyasını yürüten sevgili A. İlyas Başsoy’un meşhur kitabının adından kopya ederek; “PSOE neden kazanır, Podemos neden kaybeder?” diye sordum Andres’e. 

İspanya seçimleri bir kez daha kanıtlıyor ki, insanlar söze değil yaptığınız işe bakıyorlar. Bir yandan aşırı sağ yükselse de, İspanya’nın 24 yıldır sağ tarafından yönetilen kimi kentlerini sol kazandı. Genel olarak sol açısından bir kazanım olan bu durum, kitlelerin değişmez sağ ve sol bloklar halinde durmadıklarını, özellikle belediyelerde, ne kadar sorun çözüp ne kadar çözmediğinize bakarak oy verdiklerini gösteriyor. İş yapıp sorun çözenler destek buluyorlar, büyük laflar edenler değil! 

Avrupa genelinde benzer partiler gerilerken PSOE’nin bir süredir yükselişe geçmesinin arkasında epeydir sosyal demokrasiye hükmeden neo-liberal politikalardan uzaklaşıp “sosyal politikalara” dönüşü var. “Sosyal demokratlar gerçekten sosyal demokrat olunca kazanıyorlar.” 

Öte yandan, Podemos’taki oy kaybını büyük laflar edip onları karşılayan işler yapmamasına bağlamak mümkün: “Podemos yönettiği belediyelerde başarılı olamadı. Sloganlarla devam etti. Retorik öne çıktı, problem çözmek değil. Doğrudan Podemos’a karşı bir tavır yok. Genel oy kaybına karşın, iyi yönettiği belediyelerde Podemos’un oyları arttı.” 

“İspanya’da bir söz vardır” diyor Andres; “Kirli çamaşırlarını evde yıkayacaksın, ortalıkta değil. Podemos bütün iç çekişme ve tartışmalarını medyada yaptı. Bu da oy kaybında bir başka etken.” 

Solun durumu açısından değerlendirilmesi gereken bir başka yer, 1979’dan beri aynı başkan tarafından yönetilen ve “komünist deney” Marinaleda. Marinaleda’da Başkan Gordillo’nun listesi yüzde 30, yaklaşık 300 oy, geriledi ama yine de birinci oldu. Onu zorlayan ikinci ise, Gordillo’nun projesini benimseyen ama “son yıllardaki iş yapma biçimine karşı çıkan” bir başka sol liste oldu. PSOE dahil başka hiçbir parti Marinaleda meclisinde bir tek sandalye bile kazanamadı. 

Laf değil iş ürettiğinizde, solun alternatifi de sol olabiliyor işte!