Güneşli bir bayrama çiçek-böcekle girelim, ruhumuz renklensin. Basın camiasından çok sevdiğim iki arkadaşım bitkileri aşkla sever. Hele bir tanesi… Bizi İstanbul’da bir başımıza koyup gitti. Yaşadığı yerden bazen manzara, ama en çok çiçek fotoğrafları yolluyor bize. Çok da iyi fotoğrafçıdır, doğayla sanatı harmanlıyor. Ama benim asıl içime renk katan, onun yeri ile bizimkini bir araya […]

Güneşli bir bayrama çiçek-böcekle girelim, ruhumuz renklensin. Basın camiasından çok sevdiğim iki arkadaşım bitkileri aşkla sever. Hele bir tanesi… Bizi İstanbul’da bir başımıza koyup gitti. Yaşadığı yerden bazen manzara, ama en çok çiçek fotoğrafları yolluyor bize. Çok da iyi fotoğrafçıdır, doğayla sanatı harmanlıyor.

Ama benim asıl içime renk katan, onun yeri ile bizimkini bir araya getiren, birlikte yaşamadığımız çiçekleri canımıza sokan tek kelimelik bir not: “Bahçeden…” Nasıl desem, bu deyiş bende paylaşılan, ama paylaşmayı da hak ettiğimiz bir güzellik, bir esrar hissi uyandırıyor. Tiril tiril çiçek yapraklarına, bitkilerin yemyeşil yapraklarına baktıkça içim titriyor: “Bahçeden…” Ah, işte bizim bahçe bu!

İlkokul çağımın unutulmaz kitaplarından biri, ‘Küçük Prenses’ ve ‘Küçük Lord’ ile de çocuk gönlümüze taht kurmuş olan Frances Hodgson Burnett’in ‘Esrarlı Bahçe / The Secret Garden’ıydı. ‘Küçük Prenses’e adını veren Sara gibi, Hindistan’da babası ölünce yoksullaşmış suratsız Mary’nin ve yanına sığındığı dayısının sakat, huysuz oğlu Colin’in, malikânenin hizmetçilerinden Martha’nın kardeşi Dickon ve kitaba adını veren bahçe tarafından terbiye edilip yaşam sevinciyle donatılışlarının hikâyesidir ‘Esrarlı Bahçe’. Ölmek üzere olduğu sanılan bir küçük, saklı cennetin yaşlı bir bahçıvan ve biri yürüyemeyen üç çocuk sayesinde yeniden can buluşunu anlatır. Onlarla birlikte çevrelerindeki matem havası da delinir, değişir. Güneş doğar, bahar gelir.

Bahçelerden uzak büyüyen bir çocuk olmadım. Maltepe’deki evin seksen küsur ağaçlı kocaman bir bahçesi vardı. Beşiktaş’taki evin bahçesi de devasa palmiyesi, duvardaki sarı menekşe gülleriyle aklımdadır. Bahçeli ve salıncaklı bir çocuk oldum hep. Ağaca tırmanma, tepesinde mahsur kalma, incirlerden düşme tecrübelerim vardır. Hünnapın ne olduğunu bilirdim, ağacından koparıp yemiştim. Ne nimetmiş meğer!

Ama bütün bahçelerin içinde beni büyüleyen bahçe, anneannemin can yoldaşı, ‘anneabla’ dediğimiz Feride hanımın Beşiktaş’ta, bizim evden beş ev aşağıdaki bahçesidir. Cephelerinin yarısından azı evin kendisine, yarısından çoğu ise ikinci kat hizasındaki yüksek duvarlı bahçeye aitti. Yarı yabani, ama ihmal edilmemiş bir bahçe. Bakılan, gezilen, sulanan, zararlı otları sökülen bir bahçe. Ne var ki, o zamanın deyişiyle ‘zapturapt’ altına alınmamış, disipline sokulmamıştı. Küçük, çingene pembesi mayıs gülleri vardı. Kafalarına göre açar, büyürlerdi. Aslanağızlarını çok severdim. Ancak, ev sahipleri bende bir disiplin eksikliği görmüş olacaklar ki, bunların aslında anneleriyle babalarına cevap veren çocuklar olduğunu tehditkâr bir şekilde sık sık hatırlatırlardı. Arkaya doğru uzanan o bahçede (ki, çok da büyük değildi aslında) kaybolup gündüz kâbusları yaşadığım da olmuştur.

İşte Burnett’in ‘Esrarlı Bahçe’si, bana en çok bu bahçeyi hatırlatırdı. Geçenlerde o civara, İf’teki Dr. Skull konserine gitmiştim. Sokağın girişi orada kesilmiş. Bahçenin de hatırası bile kalmamıştır, eminim. Kim böyle merkezi bir yeri bahçeyle ziyan eder?

Yarın 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Bu yıl Çin’de kutlanıyor. Çevre Günü diye bir şeyin hayatıma girişi 70’li yıllarda Marmara Belediyeler Birliği sayesinde olmuştu. Türkiye’de duyulmasında da rolleri vardır. Mustafa Küpçü ile bültenler yazar, teksir makinelerinin başında ter döker, sonunda da birkaç sayfayı bulan yazıları harmanlardık. Harmanlama konusunda iddialıydım, elim çabuktu. Ama orada çevre hakkında bulup okuduklarımdan, Birlik’in sürdürdüğü mücadeleden, hatta kendi yazdığımız bültenlerden de çok şey öğrenmişimdir. Gezegeni paylaştığımız hayvanlar ile bitkilerin, hatta kendi kuyularını kazan insanların kıymetini bilmeye de o zaman başladım.

Yarın Dünya Çevre Günü. Esrarlı bahçelerimizi canımız gibi koruyalım!