Ben Eskişehir, Çanakkale, Edirne turundaydım. Onun için katılamadım. Pedagogu, nörologu,

Ben Eskişehir, Çanakkale, Edirne turundaydım. Onun için katılamadım.
Pedagogu, nörologu, kardiyologu…  Dahiliyecisi, cerrahı, intaniyecisi… Eczacısı, hemşiresi, turuncu yakalısı…
Yaklaşık üç bin sağlık çalışanı katılmış.
Sendikalar, meslek örgütleri, sol sosyalist siyasi partiler, çevreler, dernekler destek vermiş.
Tünel’den Taksim’e kadar pankartlarla, dövizlerle, sloganlarla yürümüşler.
İstanbul Tabip Odası’nın geçen Pazar günkü yürüyüşünden bahsediyorum.
•••
Taksim’e vardıklarında “14 Mart Bildirgesi”ni okumuşlar.
“Ürettiğimiz hizmetin, katkı katılım payı alınmadan, kısıtlamalara tabi tutulmadan tüm yurttaşlarımıza ulaşmasını istiyoruz”…
“Ahlaki ve sosyal değerler esas alındığında verdiğimiz sağlık hizmetinin ‘kamusal’, yani toplum odaklı olması gerektiğini duyuruyoruz”…
“Ücretlerimizin performansa dayalı, prim esaslı ve sonucunda ciddi sağlık mağduriyetleri doğurabilecek yarıştırmacı, güvencesiz modellere endekslenmesini kabullenemiyoruz.”…
“Sağlık hizmetlerini ticarileştiren ve güvencesiz çalışmayı olağanlaştıran; aile hekimliği sistemi, tam gün yasası ve kamu hastane birlikleri yasa tasarısının durdurulmasını, geri çekilmesini istiyoruz” demişler.
•••
Dinç Bilgin’in iken devletleştirilip Çalık Grubu’na verilen Sabah Gazetesi’nin… Başbakan’ın karşısında isli viski içip konuşurken parmağını sallayarak akıl veren yazarı Emre Aköz…
Belli ki biraz da “helkın arasına” karışmak istemiş… İstiklal Caddesi’nden sürur edip geçer iken tesadüfen bizimkilerin yürüyüşüne rast gelmiş.
En çok ilgisini çeken yürüyüşçülerin bir yandan “Herkese parasız sağlık hizmeti“ diye bağırırken… Bir yandan da “Tam gün köleliğe son” pankartı taşımaları olmuş.
“İyi de bu arkadaşlar herkese bedava sağlık hizmetini nasıl sunacak?” demiş dünkü yazısında…
“Yöntem belli: Tüm özel hastaneler devletleştirilecek. Tüm özel muayenehaneler kapatılacak. Doktorundan hemşiresine, herkes devlet memuru olacak; hastaya bedava bakacak.
Önce tüm doktorları devlet bünyesinde toplamayı mecbur kılan bir slogan atıyorsun.
Ama hemen ardından, devlet hastanelerinde tam gün çalışmayı kölelik olarak ilan ediyorsun.
Çelişkinin daniskası!”
“Tam gün köleliğe son”… Yarım gün hastanede, yarım gün muayenehanede çalışarak, devlet olanaklarının dağıtılmasında aracılık eden… Klientalist doktorların sloganıymış.
•••
Öğleyin mahmurluğundan olacak… Yürüyüşçülerin ellerinde bol miktarda bulunan “Sağlık haktır, alınıp satılamaz”, “Sağlıkta ticaret ölüm demektir” dövizlerini görmemiş, anlaşılan.
Hekimlerin, “Tam gün köleliğe son” sloganıyla… Emeklerinin karşılığını aldıkları kamusal bir sağlık sisteminde çalışıp kamusal hizmet üretmeyi değil…
Özelleştirilen bir sağlık sisteminde düşük ücretlerle, kötü çalışma koşullarında, iş güvencesiz çalışmayı protesto ettiklerini de anlayamamış, belli ki.
Gelelim şu “klientalizm” meselesine.
İngilizce “client” kelimesinden gelir, malûm.  “Müşteri”  demektir.
Sağlığı özelleştirme kapsamına alan… Toplumsal kaynakları özel sağlık sektörüne akıtan… Kamu hastanelerini piyasa koşullarında çalışmaya zorlayan… Sağlık ocaklarını kapatıp aile hekimliği muayenehanelerine döndüren… Hekimi tüccara, hastayı müşteriye (“client”e yani) çeviren…
Kimdir acaba?
Ya şu okuyucularına “Klientalist doktorların 10’da 7’si kendini sosyal demokrat olarak tanımlıyordur… Bahse var mısınız?” diye sormasına ne demeli?
Bak o hiç olmamış işte, Sabah’ların Emre’si…
“Yarım gün hastanede, yarım gün muayenehanede çalışmak”… Senin tarif ettiğin gibi “Devlet olanaklarının dağıtılmasında aracılık etmek” anlamına geliyorsa, eğer…
Bahisle, anketle, istatistikle uğraşmana hiç gerek yok.
İsli viskisini içerken…
Politikaya girmeden önce yarım gün Atatürk Tıp Fakültesi’nde, yarım gün de kendi özel muayenehanesinde çalışan Sağlık Bakanı’na sorarsın.
O anlatır sana “klientalizm”in ne olduğunu.