Ocak-Şubat ayları, en azından iki yıldır, bir âfet. Eserleriyle tanıdığımız, bazen şahsen de tanıdığımız sanatçılar birbiri ardınca bu dünyayı terk ediyor. Çok yakınlarda da ilk ikisi aynı günde olmak üzere Harper Lee ile Umberto Eco’yu ve akılda kalıcı tartışmalı filmlerin yönetmeni Andrzej Zulawski’yi yitirdik.

!f’te görüp sevdiğimiz filmlerden “No Home Movie” de bize sanat dünyasının bir başka kaybını, avangard ve öncü yönetmen Chantal Akerman’ı ve yukarıdaki belgeselinin başkarakteri olan annesini hatırlattı. Ama !f’te bir film daha vardı ki, hem otuz yıl sonra ortaya çıktı, hem de yaşı tutanlara gençlik dönemlerinden arkadaşları özletti. Merlyn Solakhan’ın (Merlin Ecer) Türkiye’de ilk kez gösterilen ve Berlin’deki Alman Film ve Televizyon Akademisi’nden mezuniyet filmi olan 1985 tarihli “Tekerleme / Tongue Twister”ı tıklım tıklım dolu bir salonda izlendi ve bugün için ek bir gösterim kondu. Film ekibinden yönetmen Solakhan, diyalog yazarı İzzet Yasar, sesleri alan Thomas Balkenhole (Türk sinemasına çok emeği geçmiştir) gösterimden sonra sahnede yer aldı. Ama bizi en çok etkileyenler, filmde oynayan sevgili arkadaşlarımızdı.

Çok arkadaş vardı aslında. Şu sıralarda CCR’de bir sergisi olan sevgili Mehmet Güreli, BİLSAK’tan ve BİLSAK Caz Festivali’nden arkadaşımız Mustafa Kemal Ağaoğlu kısacık rollerle karşımıza çıktılar. Filmde önemli bir rol de oynayan İzzet Yasar, yukarıda da belirttiğim gibi salondaydı. Solakhan’ın, film için özellikle teşekkür ettiği kişiler arasındaki eşi Seçkin Yasar da. Bu küçük teşekkür listesinde yer alan Salih Ecer’i de bir kez daha hasretle andım.

Ama asıl etkilendiğim kişiler, vefatından önce epeyce bir süre YKY’de birlikte çalıştığımız, ondan çok öncesinden de tanıdığım şair kardeşim Mustafa Irgat’tı. Mustafa’yı sadece şair diye tanımlamak haksızlık. Mustafa, Mustafa’ydı, filmde nasıl görüyorsanız, aşağı yukarı öyleydi. Tıpkı Zümrüt Pekin gibi. Filmi izleyen pek çok kişi, Zümrüt’ü, konuşmasını, tarzını ne kadar beğendiklerini söylediler. O da Zümrüt’tü işte, yıllarca neredeyse her akşam gördüğümüz adalı kızımız. Biz onu adadan tanımıyorduk, o başka.

Zümrüt’ün karakteri, aynı zamanda filmin merkezindeki karakterdi. Boş bulunmuşum, ben o karakterin Şiir olacağını sanıyordum. Değilmiş. Üstelik, Şiir sanırım Dalyan’da yaşadığı için gösterime de gelememişti. Merlyn Solakhan’ın “80’ler sonrası İstanbul’unun tekinsizliğini sokaklarda” gezinerek belli eden, umumi telefonlardan jetonla boyuna birilerini arayan, ama o döneme yakışan bir şekilde bir türlü aradıklarını bulamayan kadınıydı o. Gene yönetmene göre film, “ülkesinden uzak düşmüş birinin gözleri ve duygularıyla İstanbul’a” bakıyordu. 12 Eylül’ün ardından entelektüellerin hayatta kalmaya çalışırken yaşadıkları güçlükleri de sergiliyordu. Zümrüt ile Mustafa’nın karşılıklı sıraladıkları tuhaf sokak isimleri (adı boyuna değişip Başkurt olan Sormagir sokağı gibi) ve bildiğimiz-bilmediğimiz tekerlemeler, Solakhan’a göre zorlu dönemlerde bir öz-sansür yöntemiydi. “İzzet Yasar edebi eserlerden bir sürü alıntı yaparak sansürün üstesinden gelmişti, tıpkı [Jean-Luc] Godard gibi” diyor.

Bütün kadro, yönetmenin arkadaşlarıydı, hiçbiri emeklerine karşılık para talep etmemişti. Otuz yıl sonra “Tekerleme”yi keşfeden ve 15. !f İstanbul uluslararası Bağımsız Film Festivali’nde Türk izleyicilerin karşısına çıkarılmasını sağlayan kişi ise, o ilk gösterimde salonda olan genç sinema araştırmacısı, İstanbul merkezli sinema kolektifi Fol’un küratörü Burak Çevik olmuş. Yönetmeni arayıp, elinde filminin dijital bir kopyasının olduğunu bildirmiş. Biz de Burak’a teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bu arada, Thomas’ın çok beğendiği Merlyn Solakhan belgesellerini de bir fırsat olsa, izlesek diyoruz. Ama bugün vaktiniz varsa, öncelikle “Tekerleme”yi kaçırmayın derim.