AKP’nin adayını Tayyip Erdoğan olarak açıkladığı gösteride Erdoğan konuşmasını, kendisi için tasarlanan ve seçim kampanyası boyunca kullanacağı logonun altında gerçekleştirdi

AKP’nin adayını Tayyip Erdoğan olarak açıkladığı gösteride Erdoğan konuşmasını, kendisi için tasarlanan ve seçim kampanyası boyunca kullanacağı logonun altında gerçekleştirdi. Bugün bu köşenin de konusunu oluşturacak olan “konut yığınağı” vaziyeti göz önüne alındığında logonun bana ilk yaptığı çağrışım bir inşaat veya müteahhitlik markası oldu.

AKP kendi parti programında “çevrenin” kendi siyasetinde “bir ekonomik unsur” olduğunu zaten açıkça yazıyor “Çevrenin sermaye stoku olarak ele alınması gereken hava, ısı, su, mineral ve diğerleri tüm ekonomik birimlerin faaliyetlerinin yapı ve kalitesini doğrudan etkilemektedir.” Niteliği emekçiler açısından tahribatlar ve gasplardan ibaret olan ekonomik büyümeyi gerçekleştirme, sermaye birikimini sağlama ve inşaat çevresine dönük siyasi tabanının taleplerine yanıt verme güdüsüyle inşaat sektörünü önceliğe koyan bu akıl, AKP’ye emeği çevreyi ve kentsel yaşamı ilgilendiren bir dizi kararı da tek başına alma cüretini veriyor.

İnşaat odaklı büyümenin Erdoğan üzerinde yarattığı faiz baskısının, bugün İstanbul başta, kentlerde oluşan konut yığınağına bakıldığında ne derece korkuya dönüştüğü son derece açık. Toplumsal açıdan ise son açıklanan konut istatistikleri kaygı verici. Emeğiyle geçinenler arasında kaygının duyulduğu nokta, konut satışlarının bu yılın ilk dört ayında geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre %7,5 gerilemesi değil elbette. Kaygı, esas şimdi müteahhitlerin karlarını kurtarmak ve elde stokta kalan konutları satabilmek için hükümetin yapacaklarına ilişkin. Kaygı, bu konutları satmak için doğayı meta gibi inşaat rejiminin merkezine koyanların talanına/yıkımına, sektörü daha cazibeli hale getirebilmek için maliyeti düşük tutulan emek gücüne ilişkin. Bu kaygı büyümeli ve doğanın, kentin ve emeğin sahiplerini acilen harekete geçirmeli…

BALON ŞİŞİYOR
2013’ün birinci çeyreğinde 2012 yılının aynı dönemine göre konut satışları %90’a yakın bir artış göstermişti. Bu yılın ilk çeyreğinde ise satışlarda %6 düşüş izleniyor. Satışlar düşüyor ama konut arzında fahiş bir artış dikkat çekici hale geliyor.

Arz ile talep arasındaki bu ciddi makası daraltmak için arzın aşağı inmesine izin vermek, yani müteahhitleri, inşaat firmalarını geriletmek Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Erdoğan’ın tercih edeceği bir durum değil. Nitekim arzın daralmasına izin vermeyeceklerine göre talebi daha yukarı çekecek hamleler karşımıza çıkacaktır. Bugüne kadar bir yandan bu talep kredi mekanizmasıyla destekleniyordu. Geçtiğimiz yılın Mayıs ayına kadar ülkeye giren sıcak paranın bir kısmı müteahhitlere ve konut kredisi biçiminde tüketicilere kolayca aktarılıyordu. Dünyada ucuz ve bol döviz döneminin sona ermesi, artık bu imkana olanak vermiyor. Faizin indirilmesi, bankaların buldukları kaynağı daha ucuz hale getirmiyor, dövizi aşağı çekmiyor. Kaldı ki faizler de sadece küresel piyasalardaki nakit durumu elverdiği ölçüde indirilebiliniyor.

Peki kent sakinlerini, emekçileri ne gibi tehditler bekliyor? MÜSİAD’ın iftar yemeği sonrasında Erdoğan’ın yine Merkez Bankası’nı hedefine koyarak, “bunlar tüketim düşmanı, tüketim olmadan üretim olmaz” ifadeleri, daha fazla tüketen-bunun için ücret artışından medet ummadan (hatta bunun için grev, direniş vb hak arama yollarına zinhar girmeyen) efendice borçlanarak tüketen-AVM’lerden çıkmayan kitleler hayaline işaret ediyor. Diğer bir yandan ise plan programda müteahhitlere “destek planları”, hak ve hukukun maliyet kalemi gibi tırpanlanıp daha geniş imar yetkilerinin kullanılması gibi teşvik ve imtiyazlar var. Bu da cazibeyi arttırmak için daha fazla yağma ve talana kucak açıyor.