Seçimlere şunun şurasında dört hafta gibi bir süre kaldı.

Hazırlıklar yeni tamamlanıyor. Dört cumhurbaşkanı adayı ancak kesinleşti. Meclis’e seçilecek 600 milletvekilinin yer aldığı 26 ayrı liste de sonunda belirlendi. O da haftaya, 19 Nisan günü kesinleşecek.

Aritmetiğin güzelliğine bakar mısınız?

Seçmen, kalan çok kısa süre içinde karar verecek; kendisine sunulan dört adaydan birini cumhurbaşkanı ve 26x600’ün içinden 600 milletvekili seçecek.

Seçimin böyle yangından mal kaçırırcasına yapılması, tek başına, sürecin, demokratik olmaktan çok uzak olduğunu kanıtlamya yeter de artar.

Ancak, demokrasiden uzaklık bu kadar değil, çok daha fazlası var.

Bunların içinde ikisi; aday saptama olayı ve yarışın eşitlikten uzak oluşu da demokrasiden uzaklığın kanıtlarıdır.

ADAY SAPTAMA SAKATLIĞI

Bu seçimde de, çoğu önceki seçimlerde olduğu gibi, cumhurbaşkanı adaylarının belirlenmesi, her biri için “kendine özgü” diyebileceğimiz bir biçimde gerçekleşti. Bu dört bilinmeyenli denklemin çözümü için ayrıntılı çalışmalar yapılması gerekiyor.

Gerçek demokrasilerde asıl siyasal güç kaynağı olan yasama organı adaylarının nasıl saptandıkları da en az cumhurbaşkanı adaylığı kadar önemlidir.

Bundan yaklaşık 70 yıl kadar önce iktidar partisi genel başkanı, milletvekilliği adaylıkları için, tam bir içtenlikle, “odundan aday göstersem seçilir” demişti. İlginçtir, izleyen yıllarda parti genel başkanları açıkça söylemeseler de çok büyük ölçüde bu anlayışa göre davrandılar; kendilerine bağlılığı ölçü alarak istediklerini aday gösterdiler.

Çağımızda “katılımcı” olması gereken demokrasi ile uzaktan-yakından ilgisi olmayan bu uygulamaya bu seçimlerde de çok büyük ölçüde başvuruldu. Küçük partileri etkili kılan seçim düzenlemesi ortamında milletvekili adayları, değil genel kamuoyunun kendi partilerinin üyelerinin bile katılımı olmadan, dahası, pek çoğunda kamuoyunun bilgisine açık olmayan kapalı ve karanlık yaklaşımlarla saptandı. Bu süreçte birinci seçmen genel başkandır. Oysa demokrasilerde milletvekili, adı üstünde, milleti temsil eder.

Milletvekili aday listesinin oluşum biçimi, çok açıktır ki, 14 Mayıs sonrası Meclis’in yapısını da belirleyecektir.

EŞİTSİZ YARIŞ

Demokrasilerde seçim, kural olarak, adayların olabildiğince “eşit koşullarda” yarışması sağlanarak yapılır.

Adayların eşit koşullarda yarışı özellikle iki alanda mutlaka olmalıdır; kamu olanaklarından yararlanmada ve seçimin finansmanında.

Seçimlere dört cumhurbaşkanı adayı giriyor; ancak, bunlar arasındaki seçim yarışının eşit koşullarda olmadığı çok açıktır.

Devlet olanaklarını sonuna kadar kullanabilen ve seçim yasaklarının kapsamı dışında tutulan şimdiki cumhurbaşkanının, Saray’da oluşturduğu çok güçlü sanal iletişim ağı; sözcüsü özelliğinde on dolayında TV istasyonu ve bir o kadar da ulusal gazete var. Diğer üç adayda bunlar hemen hiç yok. Cumhurbaşkanı adaylarının parasal olanakları ve bunlar arasındaki farklılığın boyutları ise bilinmiyor.

Ancak, seçmenin gözü önünde yaşanan bu büyük eşitsizlik, her nasılsa,  siyasetin kendisi tarafından da olağan karşılanıyor; hiç ama hiç yadırganmıyor; sorun yapılmıyor.

Kamu kaynaklarının kullanımına dayalı eşitsizlik bununla sınırlı değil, şu anda işbaşında olan 17 bakan milletvekili adayı, bunlar, bakan-aday olarak kamu olanaklarından sonuna kadar yararlanıyor.

Ülkemizde siyasetin finansmanının ilke ve kuralları da tamamıyla gündem dışıdır; ağza alınmaz. Oysa demokrasilerde adayların mal varlıkları açıklanır; adayın özel hesapları ile seçim hesapları kesinlikle ayrı tutulur; bağış toplama açık ve kurallara bağlı yapılır.

Sonuç olarak, bu kadar çok önemli eksiği bulunan bir seçim sürecinden sağlıklı bir yönetim ve etkin çalışan bir Meclis yapısı çıkar mı?

Bu sorunun iki yanıtı var:

Birincisi, artık bir karabasana dönüşen, yalnız, toplumsal barış, hak ve özgürlükler değil, “kadın düşmanlarının” da egemen olmakta olduğu bir siyaset izleme sürecine giren bu iktidarın kesinlikle, hem de 14 Mayıs’ta gönderilmesi gerekiyor.

İkincisi, seçimlerden sonra,  demokratikleşme süreci kendiliğinden gelecek mucizelere bırakılmamalı, oluşacak  hukuk, özgürlük ve barış ortamında gerçek demokrasinin yolu artık kesinlikle açılmalıdır.

***

14 Nisan’da 19 yılı geride bırakan BirGün’e nice yıllara diyorum.

Yarın, 17 Nisan, benim doğum günüm saydığım Köy Enstitüleri’nin kuruluş günü; o konuyu haftaya yazacağım.