Postmodern durumu açıklamanın en iyi yöntemleri, her şeyden önce hayal gücünü değerlendirebilme potansiyelleri sayesinde, sinema ve edebiyatta ortaya çıkmıştır. Hem de nasıl muhteşem bir tezatla! Kısa ömürlü ama son derece etkili Dadacılık, gücünü hiç yitirmeyecek olan Gerçeküstücülük ve Absürdizm gibi akımlar, Gregor Samsa’nın bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında kendini dev bir böceğe dönüşmüş olarak bulduğu bu tuhaf dünyayı açıklamanın en ‘akılcı’ yöntemleri olmayı sürdürüyor.

Adını ‘tuhaf’, ‘alışılmadık’ anlamlarına gelen ‘bizarre’ sözcüğünden alan ‘Bizarro’ da bu akımların bir uzantısı. 1999’da, tam da yeni milenyuma girerken ortaya çıkan Bizarro, Kafka ya da Beckett’ta görebileceğiniz tüm unsurların olabilecek en uç noktaya kadar taşınmasına dayanıyor.
Absürdün (saçma) ulaştığı o ‘en uç nokta’, bizim bugünkü gerçekliğimize denk düşüyor.

***

2021 yılı biterken, toplumun önemli bir bölümünün oyunu almış siyasi rakibine ‘Sen adam değilsin!” diye bağıran biri vardı, hatırlarsınız. Akape Kahvehanesi’nden yayılıp tüm mahallenin camlarını zangırdatan bu külhanbeyi narasını duyunca, aşağıda okuyacağınız kısa Bizarro örneği inanılmaz derecede anlamlı geldi. Bu yüzden, 2022’nin ilk haftası sizinle, akımın ünlü temsilcilerinden Andersen Prunty’nin 2011 tarihli kitabı The Driver’s Guide to Hitting Pedestrians’dan (Sürücüler İçin Yayalara Çarpma Rehberi) Chainsaw Mouth (Elektrikli Testere Ağız) adlı kısa öyküyü paylaşmak istedim:
“Adam dişçiye gitti ve ağzına bir elektrikli testere taktırdı. Testere adamın özellikle istediği bir şey değildi aslında, ama işler öyle gelişti işte. Muayenehaneden çıkarken sekretere ‘Teşekkür ederim’ demek istedi ama ağzından çıkan tek ses, çalıştırılan bir elektrikli testerenin sağır edici gürültüsü oldu.

Eve erken ulaştı ve biraz daha iş yapabileceğine karar verdi. Adam gezgin pazarlamacıydı; Ürünlerle dolu çantasını yanına alıp mahalleye çıktı, kapıdan kapıya dolaşacaktı. Ne zaman yeni bir ürün çıksa, herkesin ihtiyaç duyacağı bir mutfak aleti mesela, satışa daima kendi mahallesinden başlardı. Komşularının ne kadar çok ev eşyası olursa mahallenin de o kadar mutlu olduğunun farkındaydı.

Caddenin sonundaki evde yaşayan Bayan Frick’in kapısını çaldı. Kadının kapıya gelmesini sabırsızlıkla beklerken ağırlığını bir o ayağına bir bu ayağına veriyordu. Çok uzun bir bekleyişten sonra Bayan Frick kapıyı açtı. Yüzünün yarısı makyajla kaplıydı, diğer yarısı yaşlı ve kırışıklarla dolu görünüyordu.
Adam her zamanki satış konuşmasına başladı ama ağzından sadece elektrikli testerenin rahatsız edici sesi çıkıyordu. Bayan Frick korku içinde yutkunarak kapıdan geriye çekildi. Adam, söyleyeceklerini dinlemesi için yalvarırken bir yandan da kadını rahatlatmak için kolunu tutmaya çalışıyordu. Bayan Frick kapıyı adamın suratına çarptığı sırada adam çantasına uzanmış, kapının önüne bırakmak için bazı ürünleri çıkarıyordu. Ama dehşetle fark etti ki, çantasından çıkardığı şeyler yeni mutfak eşyası değil, sado-mazo sevenlere yönelik bir dergi ve şiddet pornosu içeren bir filmdi. Ürünleri geri almak istedi ama o kadar şaşkın ve korkmuş haldeydi ki, alamadı.

Adam aynı işlemi tekrarlamak için, kaçarcasına komşu evin kapısına gitti. Kendi kendine bu sefer kötü bir şey olmayacağını söylüyordu. Ama, kapıdan geri çekilmeye çalışan Bayan Gallop’un evine çocuk pornosu ve kokain pakedi fırlatırken buldu kendini.

Gün daha da kötüleşti. Komşuları giderek daha ani ve sert tepkiler vermeye başlamıştı, hatta bazıları bariz bir düşmanlık gösteriyordu. Adamın elektrikli testere sesi her seferinde biraz daha gürültülü, biraz daha rahatsız edici olurken, çantasından çıkan ürünler de daha karanlık ve daha yasadışı şeylere -Nazi propagandası, vücut parçaları vs.- dönüşüyordu.

Nihayet kendi evine kaçtı, kapıyı kapatıp kilitledi. Bir dolabın içine çöküp saklandı, benzinle çalışan yeni sesiyle ağlamaya başladı.”

***

İşte böyle; o ‘en uç nokta’, bizim bugünkü gerçekliğimize denk düşüyor.