Bu haftanın en sağlam filmi olan, mazlumları koruyan ve kötülere göz açtırmayan Boston’lu Don Kişot’u kaçırmayın derim çünkü bu sefer savaşı kazanıyor

Bostonlu Don Kişot

Denzel Washington’ın ortak iş yapmayı sevdiği kişi ‘Top Gun’ yönetmeni Tony Scott idi. Hollywood’da Scott ile film çekmeyen ünlü neredeyse kalmamıştı ancak kendisi ünlü oyunculardan en çok Washigton ile beraber çalışmış ve toplam 5 filme imza atmışlardı. 2012’de Tony Scott’un (ki kendisi Ridley Scott’un kardeşi olur) intiharından sonra ne yazık ki böyle bir şansları artık kalmamıştı. Ve nihayetinde Denzel Washington, kendisine “En iyi erkek oyuncu” Oscar ödülü kazandıran “İlk Gün - Training Day” filminin yönetmeni Antoine Fuqua ile tam 13 yıl tekrar bir araya geldiler. Dünyada bu Cuma vizyona giren “Adalet – The Equalizer” filmine imza attılar. Bu ikilinin tekrar biraraya gelmesinin sonuçları Amerika’da box officeleri yerinden oynatmış durumda. Erken sayımlara göre Kuzey Amerika’da hafta sonu 30-35 milyon dolar hasılat öngörülüyordu. Gerçi sosyal medyada şu an en çok konuşulan ve merakla beklenen film haftaya Cuma Amerika’da vizyona girecek olan ve Oscar yolunda muhtemelen göreceğimiz ilk filmlerden David Fincher’ın “Gone Girl”, işte esas o zaman box officeten bahsetmek gerekecek sanırım.

BİRAZ BATMAN BİRAZ RAIN MAN
Richard Wenk’in kaleme aldığı “Adalet” aslında 1980’lere ait bir TV dizisinden esinlenilmiş. Yönetmen Fuqua bu orijinal senaryodan kendine has, altını kısık ateşte pişirdiği bir gerilim macera filmi yaratmış. Filmin ilk başlarında ve uzunca bir bölümünde geçmişi ile hesabını kapatmış, gizemli rutin bir hayata geçmiş gibi duran Robert McCall karakterinin gelişimini izliyoruz. Ve adım adım Rain Man vari sistematik takıntıları olan bu karakterin içine giriyoruz. Bu film için bu kısım çok önemli çünkü tüm bunları izledikten sonra Robert’ın Batman’e dönüşen hali ve hikayede yer alan vahşet hem anlamlı hem de etkileyici oluyor. Robert McCall’un geceleri uyuyamadığı için gittiği köşe restoranı sanat yönetimi ve sinematografi harikası bir yer. Bu mekanın ünlü ressam Edward Hooper’ın “Gece Kuşları-Nighthawks” isimli tablosun bu kadar benzemesi kesinlikle rastlantısal değil ve hikaye ile örtüşmekte.

TRAVİS, LEON, ROBERT
Burada geceleri gelip kitap okuyan McCall’un okuduğu kitaplar ve kitaplarla ilgili yorumları aslında filmin en temel fikirlerini bizlere sunuyor. Örneğin her gece aynı restoranda gelen bir diğer yalnız Rus mafyasının elinde fahişelik yapan Teri (Chloe Grace Moretz)dir. Teri ve Robert arasında geçen ilk konuşmadaki konu, Robert’in okuduğu Ernest Hemingway’in “İhtiyar Balıkçı ve Deziz” romanı üzerinden olur. Buradaki Robert’ın kendini yaşlı Santiago ile özdeşleştirmesinin filmi oldukça sofistike bir hale soktuğunu düşünüyorum. Filmde çatışma kısmı başlamadan önceki sahnede Robert’in okuduğu kitabın “Don Kişot” olması ve sonunda bir başyapıt olan Ralph Ellison’un “Görünmez Adam - Invisible Man” romanını görmemiz son derece manidar. Tüm bunların filmin hikayesi için önemli ipuçları barındırdığını düşünüyorum.
Teri ve Robert ikilisinin hepimize Taksi Şöförü’ndeki Travis ile Iris’i hatta belki biraz da Leon filmindeki Leon ile Mathilda’yı hatırlattığından eminim. Ancak özellikle Robert ve Teri arasındaki ilişki de cinsel açıdan birbirlerini çekici bulma ile ilgili en ufak bir kırıntı olmaması bu ilişkinin en büyük farkı. Bu haftanın en sağlam filmi olan, mazlumları koruyan ve kötülere göz açtırmayan Boston’lu Don Kişot’u kaçırmayın derim çünkü bu sefer savaşı kazanıyor.

***

‘Kesik’e Douglas-Sirk ödülü

1915 Ermeni tehcirini konu alan yönetmen Fatih Akın’ın ‘The Cut/Kesik’ adlı filmi Hamburg’dan ödül aldı. Ödül için biraz erken olduğunu söyeleyen yönetmen Akın “Yaşlanayım da o zaman versinler bu ödülleri” dedi

2007’de sokak ortasında katledilen gazeteci yazar Hrant Dink hakkında film yapmak için senaryo yazdığını ancak “Hiçbir Türk oyuncu Hrant rolünü oynamaya ikna olmadığını” söyleyen yönetmen Fatih Akın ‘The Cut/Kesik’ adlı filmiyle Hamburg Film Festivali kapsamında Douglas-Sirk ödülünü aldı.
Süheyla Kaplan’ın haberine göre Hamburg’da düzenlenen ödül töreninde yönetmen Akın, ödülünü eyaletin Sosyal Demokrat Partili Bakan Barbara Kissler’den aldı. Kissler ödül töreninde yaptığı açıklamada Akın’ın‚ The Cut’ adlı filmde 1915 olaylarını ele aldığını, Akın’ın eserlerinde ve yaptıklarında Türkiye karşıtı bir düşmanlığın tespit edilemeyeceğini söyledi.
‘The Cut’, ‘Cennetteki Çöplük’ gibi filmlerle Akın’ın bakışını Türkiye’ye yönelttiğini ifade eden Kissler, bu şekilde iki ülke arasında köprü kurduğunu ifade etti.
Akın ise gazetecilere yaptığı açıklamada, “Ben olsam bu ödülü bana vermezdim. Biraz erken çünkü. Yaşlanayım da o zaman versinler bu ödülleri’ diye konuştu. Konuşmaların ardından ise üç saat süren ‘The Cut’ın prömiyeri yapıldı.
Yönetmen 1915 Ermeni tehcirinde yaşananlardan yola çıkarak çektiği ‘The Cut/Kesik’ adlı filmle ilgili Agos gazetesine verdiği röportajın ardından tehditler aldığını söylemişti.