Hollywood etiketinin ötesini görebilen gözlerde Hitchcock’un algılanış biçiminin değişmesi, sinemaseverler ve eleştirmenlerin, Hitchcock’un derinliğini ve sanat formundaki ustalığını fark etmesi zaman alsa da son tahlilde görünen o ki kazanan Hitchcock oldu.

‘Vertigo’ sadece bir gerilim filmi değil
Fotoğraf: IMDb

İngiliz Film Enstitüsü tarafından yayımlanan ve sinema dünyasında çok önemli bir yere sahip Sight & Sound, 1952 yılından beri, her 10 yılda bir dünyadaki film eleştirmenlerinden tüm zamanların en iyi filmlerini seçmelerini ister. Bu dev prestijli anketin 2012 yılı sonuçlarında tuhaf bir şey oldu ve Orson Welles’in ‘Yurttaş Kane’ (Citizen Kane) filminin tam 50 yıllık saltanatı sona erdi. Ve birinci sıraya geçen film Alfred Hitchcock’un ‘Vertigo’ filmi oldu. Alfred Hitchcock’un ‘Vertigo’ filminin, film eleştirisindeki önemi büyüktür. Film eleştirmenleri için her izleyişte farklı yorumlara davetiye çıkaracak karmaşık anlatısı ve tematik katmanları olan eşsiz bir filmdir. Filmin psikanalitik, biçimci, feminist, post-yapısalcı ve Marksist perspektifler de dâhil olmak üzere çeşitli teorik mercekleri kapsayan eleştirel söylemlerde önemli katkısı bulunuyor. ‘Vertigo’ filmine yönelik hiç bitmeyeceğini düşündüğüm bu ilgiyle bu hafta popüler olandan değil kalıcı olandan bahsetmek istiyorum.

HITCHCOCK BİR OKULDUR

François Truffaut ve Alfred Hitchcock arasında 1960’larda geçen diyaloglardan oluşan ‘Hitchcock’ isimli kitapta, Truffaut’nun “Fellini, Bergman ve Bunuel gibi Hitchcock da artık bir okuldur. Zaman ona arka çıktı ve en dik kafalı eleştirmenlerini bile yıprattı” sözleri film eleştirmenlerine meydan okuma gibi geldiğinden beni hep çok etkiledi. Alfred Hitchcock’u bir filmin arkasındaki birincil yaratıcı güç olarak kabul etmek gerekir çünkü onun kişisel tarzı filmin biçimini ve anlamını şekillendirir. Bu tanımlama da sinema çalışmalarında yer alan Andrew Sarris’in auteur teorisi ve de Peter Wollen’ın yapısalcı perspektifi hakkındaki fikirleriyle uyumludur. O yüzden benim gözümde Alfred Hitchcock her zaman auteur yönetmen oldu. Hollywood etiketinin ötesini görebilen gözlerde Hitchcock’un algılanış biçiminin değişmesi, sinemaseverler ve eleştirmenlerin, Hitchcock’un derinliğini ve sanat formundaki ustalığını fark etmesi zaman alsa da son tahlilde görünen o ki kazanan Hitchcock oldu. Hitchcock’un paranoya, insan davranışının karmaşıklığı, ahlaki belirsizliklerle ilmik ilmik ördüğü filmlerinin altında yatan mesajları ile izleyicileri duygusal ve entelektüel olarak meşgul etmeyi kafasına koymuş olan olay örgüsünü incelemek bir film eleştirmeni için kusursuz cinayet planını çözmek kadar tatmin edicidir. Onun sinema dilinde var olan kamera açılarını, çerçeveleri, kurguyu, ses tasarımını kullanarak sinemaya bıraktığı mirası, benzersiz sanatsal vizyonuna dair yazmak ise müthiş bir beyin jimnastiğidir. Hitchcock’un 19. yüzyılın son dönem kültürü ile 20. yüzyıl arasında bir köprü olarak çalışmalarının önemini değerlendiren, Hitchcock’un karakteristik biçimsel ve estetik kaygılarını, modernizm ve siyasetle ilişkisini, romantizm ve cinsellikle meşguliyetini ele alan çalışmaların toplandığı derleme ‘Alfred Hitchcock: Centenary Essays’ onun üzerine yapılan çalışmaların çeşitliliğini ve genişliğini gözler önüne sermesi açısından çok önemli. Bu kaliteli derlemeye katkıda bulunanlar arasında sinema biliminin en tanınmış isimlerinden bazıları; Thomas Elsaesser, William Rothman, Peter Wollen, Slavoj Zizek, Raymond Bellour, Lesley Brill, Lee Edelman, James Naremore ve bazı yeni isimler yer alıyor.

VERTIGO VE İRONİ

Alfred Hitchcock’un ‘Vertigo’ (Baş Dönmesi, 1958) filmi, Boileau-Narcejac’ın D’entre Les Morts adlı romanından uyarlandı. Sinematografisinden ve kurgusundan ve mizanseninden bahsetmek yerine, yerim elverdiğince filmi anlama yolculuğumuza sadece birkaç pencere açmaya gayret edeceğim. Hitchcock’un ‘Vertigo’ filmi ironi, öz farkındalık, arzunun keşfi, insan varoluşu, temsil ve sosyal kimlik hakkında incelikli ama yüklü tartışmalar sunar. Film, kimliklerin ve gerçeklik algısının karmaşıklığını başkarakter Scottie’nin (James Stewart) gerçeklik hissi üzerinden sorgularken, izleyiciyi de yanıltacak şekilde olay örgülerini kurgular. Buradaki ironinin kavram olarak kullanımı, filmdeki karakterlerin ve de olayların aslında ne olduğuyla ilgili algı farklarını vurgulaması açısındandır. Öte yandan, Scottie karakterinin, özellikle sevdiği esrarengiz kadınla ilişkisinde belirgin olan şey, romantik idealizmin yanıltıcı doğasıdır. Scottie’nin, romantik idealizmi çökertmenin imkânsızlığıyla yüzleştiği an ise devreye, bir kez daha, bölünmüş benlik fikri girer. Bu öz farkındalığın, insan varoluşunu anlamada ironinin gücünü görünür olarak temsil eden, vertigo veya baş dönmesi hissiyle direkt olarak bağlantılı olduğunu anlarız. Özetle, ‘Vertigo’ filmi, baş karakter Scottie’nin yaşadığı öz farkındalık ve varoluşsal arayışlarla baş dönmesi veya vertigo hissi arasında bir metaforik ilişki kurar. Scottie, film boyunca kendi iç dünyasını keşfederken giderek artan bir baş dönmesi hissi yaşar. Bu baş dönmesi, karakterin kendini tanıma çabalarının, kendi varoluşunu sorgulamanın ve gerçeklik algısını değiştiren deneyimlerin yarattığı bir semboldür.

ALEGORİK ZAMAN VE KULE

Hitchcock’un bu filminde, erkek kahraman bir zamanlar sevdiği kadını, çok geç olana kadar tanımaz. Bu kadının ‘gerçekliğinin’ sunumu, bu gerçekliği gizler, reddeder ya da çökertir. Bu durumu da ‘Vertigo’nun alegorik bir okuması olarak adlandırmalıyız ki insan varoluşunun karmaşık doğasının ironik bir zaman algısıyla anlatılabileceğine ikna olabilelim. İronik zamansallık, Scottie’nin bölünmüş bir benlik tarafından yaşadığı izole anlar ile şimdiki/gerçek anlar arasında bir yerdedir. Bu zamansallık retoriktir ve şimdiki zamanda olmayan alegorik ideal zamanla tezat oluşturur. Filmdeki kule kullanımı, bu ironik süreksizliğin üstesinden gelme olasılığının elde edilebileceği bir alan olarak yorumlanabilir ve eşzamanlı kimlikte tam olarak gerçekleşmeye direnen bir süre veya süreklilik özlemini akla getirir. Scottie’nin sevdiği esrarengiz kadınla ilişkisinde, belirgin bir şekilde romantik idealizmin yanıltıcı doğasını görüyoruz. Bu romantik idealizmi çökertmenin imkânsızlığıyla yüzleştiğinde ise, filmin Scottie üzerinden bölünmüş benlik fikrini incelediğini varsaymalıyız. Antipsikiatri kuramcısı R.D. Laing’in 1960 tarihli ‘Bölünmüş Benlik’ adlı klasikleşmiş kitabında yer alan psikolojik teoriler ile ‘Vertigo’ filminin insan psikolojisi ve varoluşsal temalarıyla örtüştüğünü eklemek isterim. Scottie, kaybetme korkusu, kimlik bulma çabaları ve zamanın geçiciliği gibi temalarla boğuşurken, R.D. Laing ise insanın varoluşsal kaygıları ve anksiyetesi üzerine odaklanarak, toplumsal normların ve beklentilerin birey üzerindeki etkilerini inceler. Demem o ki, ‘Vertigo’ sadece bir gerilim filmi değil, aynı zamanda insan psikolojisi ve varoluşsal temasları ele alan derin bir eser ve umarım bir gün filmin mizansen eleştirisini de konuşuruz. Hitchcock’un bu filmini sinema tarihindeki en etkileyici ve düşündürücü eserlerden biri olarak izlemenizi veya bir kez daha izlemenizi tavsiye ediyorum.