Bunun adı toprak hırsızlığıdır!
İnşaat ekonomisi sadece Hazine’nin parasal kaynaklarını yutmuyor; koca bir şantiyeye dönüşen ülkenin her karış toprağını da hammaddeye çeviriyor. Böylece KİT’ler, hizmetler, temel ihtiyaçlar derken, inşaat ekonomisi vasıtasıyla toprağın bizatihi kendisi özelleştiriliyor şimdi.
Sosyal medyada dramatik bir paylaşım vardı. Hafta sonu Duygu İnegöllü, meşhur Likya Yolu’yla ilgili bazı fotoğraflar ve videolar yayınladı. Üzerine de “Her yer ama her yer zenginlere peşkeş çekilmiş” diye bir not düştü. Dünyanın en iyi 10 uzun mesafe yürüyüş hattı sayılan Likya Yolu’nda, yürümenin artık imkansız oluşuna isyan ediyordu. Bir yere villa kondurulmuş; öbür yere butik otel dikilmiş; diğer taraf tel örgüyle çevrilmiş. Kesilen ağaçlar, kütükler halinde üst üste dizilerek özel mülklere giden yola süs yapılmış.
Korkunç bir manzara. Hemen her gün bir yerlerden iç parçalayıcı bir kıyım haberi geliyor. Ama yalnızca doğa harikalarının üzerine çöken bir kabus değil bu. Kocaman bir şantiye halini almış ülkenin her karış toprağı da hammaddeye çevriliyor.
Peki kimlere satılıyor kamu mülkleri? Nasıl pay ediliyor?
***
Yanıtları burada detaylarıyla yazmak zor. Lakin Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından satılan 5 bin 766 adet kamu mülkü ihalesi tek tek incelendiğinde, dikkat çekici bazı genel sonuçları ana hatlarıyla aktarmak mümkün.
Mülklerin çoğu inşaatçılar ve gayrimenkulcüler tarafından kapatılıyor. İnşaatçı olmayan da araziyi alıp hemen bir tane kuruyor zaten. Kamuoyunun gündemine gelen, haber olan büyük ölçekli araziler dışında kalan parseller, ağırlıklı olarak Anadolu’da kurulu inşaat ve turizm firmalarınca alınıyor. Tabi asıl işi bulgurcu, uncu, özel eğitim kurumu sahibi, madenci, akaryakıt istasyonu olanlar dahil her sektörden sermayedar var işin içinde. Ancak hepsinin bir eli mutlaka inşaatta. Diğer bir gözlem de turizm bölgelerinde satışa çıkan arazilerin öyle veya böyle aynı kişilerde toplanması. İhalelere tek tek giren şirketlerin sahipleri, bir de şahıs ya da şirket olarak, ‘ortak girişim grubu’ oluşturup katılıyorlar.
Ayrıca incelenebilecek başka bir detayı da aktaralım. Özelleştirme ile varlığı tamamen yok edilmiş Artvin’deki Karadeniz Bakır İşletmeleri’ne (KBİ) ait taşınmazlar belli ailelerin elinde toplanmış. Benzer bir durum artık kimsenin adını dahi hatırlamadığı Orman Ürünleri Sanayii (ORÜS) için de geçerli. Veya bünyesinde bulunan hidroelektrik santralleri satılırken, diğer yandan bütün mülkleri elden çıkarılan Ankara Doğal Elektrik Üretimi ve Tic. AŞ’nin (ADÜAŞ) Kütahya’daki onlarca gayrimenkulü 4-5 kişiye geçti. EBK’nın, Sümer Holding’in, Şeker Fabrikaları ile TEKEL’in Anadolu illerine yayılmış çok sayıda küçük varlığı için de benzer bir durum söylenebilir. Hatta bazı müteahhitler varoluşlarını bu kurumlara borçlu.
Vahit Karaarslan (solda) Sümer Holding’e ait araziyi satın almıştı.
Gelin iki farklı kentteki satışlar üzerinden tabloyu biraz daha somutlayalım. İlki başkent Ankara; diğeri ise turizmin merkezlerinden Aydın’ın Didim ilçesi.
***
Maliye Hazinesi, Ankara’da 2011’den sonra, çoğu şu sıralar harıl harıl imara açılan Gölbaşı’nda bulunan 167 arazi ve arsa sattı. Bunun 9 tanesini Lösemili Çocuklar Sağlık ve Eğitim Vakfı alabildi. Ayrıca bir adet de Ankara Pancar Ekicileri Kooperatifi almış. Yani inşaatla ilgisi görünmeyen bunlar. En fazla payı alan şirketler ise Altınova Tuğra İnşaat-Kumsal Petrol ortaklığı, Barla Toplu İşyeri Yapı Kooperatifi, Enbi İnşaat, Erk İnşaat, Eti Hotel ve Turizm-İnşat, Gülmar Gıda Taahhüt, Yılteks Tekstil ve Madencilik. Kalan ihaleleri şahıs olarak alanların neredeyse hepsi de yine inşaat şirketi sahipleri.
Şirketlerin ve şahısların siyasi bağlantıları ise sürpriz değil elbette. Mesela; iki arazi kapatmış Diyarbakırlı turizm ve inşaatçı Faruk Aktarlı, AKP ile içli dışlı ve vekil aday adaylığı bulunuyor.
Didim ise turizm bölgelerindeki satışların anatomisini verebilecek bir prototip sayılır. Zira ne satılırsa satılsın belli bir çevrenin dışına çıkamıyor.
2011 sonrasında 52 ihale yapılmış. İhaleleri alanlar Rengin Antalya’nın müteahhiti Abülmenaf Çiftçi, yine Antalya’da lüks projelere imza atan, geçen yıl Sümer Holding’e ait Antalya Kemerağzı’ndaki 23 bin 328 metrekare büyüklüğündeki araziyi 176 milyon liraya satın almasıyla haber olan Vahit Karaarslan, Prettige İnşaat, Ek Pas Gıda, Has Karaarslan İnşaat, Lütfi Karaarslan, Necdet Yapı, Premium Turizm İnşaat, Rohat İnşaat ve Pamir Havlu. Sonuçlara bakınca bu isimlerin kimi ihalede ayrı ayrı; bazılarında şirket, bazılarında şahıs biçiminde ikili, üçlü ortaklıklarla havuzun tamamını kapatmışlar.
Ankara ve Didim sadece birer örnek. Neredeyse hemen her yerde aynı işleyiş söz konusu. Tek tek parsellerin izi sürüldüğünde ekonomik döngü daha iyi anlaşılabiliyor. Bir zamanlar kamunun elinde olan tarla, orman veya zeytinlik vasfındaki bir araziden satıştan hemen sonra imar planlarıyla nasıl arsa üretildiği; ardından yerel yönetimlerin verdiği izinlerle o arsanın kısa sürede nasıl villa otel, rezidans vs. projelerine dönüştürüldüğünü ayrıntılarıyla görmek mümkün.
***
İşte inşaat ekonomisi derken böylesine köklü bir dönüşümü dikkate almak lazım. Hazine’nin parasal kaynaklarını yutan inşaat, Hazine’ye kayıtlı mülkleri servet ve sermaye birikiminin yakıtına çevirmenin de en hızlı yolu. 1990’larda KİT’lerle başlayıp, hizmetlere, temel ihtiyaçlara yayılan özelleştirme, inşaat ekonomisi vasıtasıyla toprağı da kapsıyor şimdi.
Bunun adı mülksüzleştirmedir. Türkiye toplumunun müşterek mülkiyeti açıkça çalınıyor. Marx’ın ilk arazi çitlemeleri için kullandığı tabirle, tam olarak bir ‘toprak hırsızlığı’ bu. Her gün Resmi Gazete’deki ilanlarla, Milli Emlak’ın sitesindeki ihalelerle, siyaset eliyle yapılan bir hırsızlık…