Büyüme bulguları tutarsızdır
İstatistikçiler özeleştiri yapmayı bilirler; mizah duyguları güçlüdür. Yaygın bir özdeyişleri de var: “Yeterince işkence edin; sonunda sayılar itiraf eder…”
Üretimden kopuk milli gelir hesapları
Sektörlerde üretilen katma değerlerin toplamından oluşan milli gelir, üretim istatistiklerinden koparılırsa ne olur ?
Elbette sorulacaktır: “Milli gelir, şimdiye kadar üretim bilgilerinden hareket edilerek hesaplanmıştı; bu istatistiklerden nasıl koparılabilir?”
Yanıtı TÜİK 2016’nın ikinci yarısında verdi: “Üretim anketlerinin sonuçlarını yayımlamayı sürdürürüz; ama bundan sonra millî geliri onlardan değil, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’ndaki şirket bilgilerinden ve benzeri idarî kayıtlardan türeteceğiz.”
Sonuç? Tablo 1, yanıtı veriyor: 2009-2015’te Türkiye ekonomisinde sanayi ve inşaat sektörlerinin üretim endekslerinden hesaplanan ortalama büyüme hızı (Satır 1 ve 4) yüzde 5,3 ve 6,4’tür.
2015 sonuna kadar bu sektörlerin millî gelire katkısı üretim istatistiklerinden türetilirdi. Satır 2 ve 5’te eski millî gelir serilerinde sanayi ve inşaat sektörlerinin ortalama büyüme hızları yer alıyor: Yüzde 5,4 ve 6,4. Görülüyor ki, önceki millî gelir hesaplarında sanayi ve inşaat sektörü katma değerlerinin büyüme temposu üretim endeksleri ile baş başa seyretmiştir: (Bu bağlantıyı sanayi ve inşaatın millî gelir ve üretim endeksleri arasındaki esneklikler verir. Eski millî gelir hesaplarında bu iki sektörün esneklikleri 1,02 ve 0,95’tir).
Aynı altı yıl için TÜİK, milli geliri yeni yöntemle de hesaplamıştır. Buna göre (satır 3 ve 6’da) belirlenen büyüme oranları (yüzde 8,3 ve 12,2), üretim istatistiklerinden tümüyle kopmuştur. (Yukarıda değindiğim esneklik sanayide 1,57’ye, inşaatta 1,95’e tırmanmıştır.)
Tekrar soralım: Sektörlerde üretilen katma değer (millî gelir) öğeleri, üretimden bu derecede nasıl kopar? TÜİK’in yanıtı, özetle, iki sözcükten ibarettir: “Yaptım; oldu!”.
TÜİK, sanayi ve inşaat sektörlerinin sürüklediği ivmeyi toplam millî gelire ve 2002 sonrasına da taşımış. Ve böylece millî gelir toplamını ve on üç yıllık büyüme hızını yukarı çeken bir revizyonu AKP iktidarına “armağan” etmiştir. Bu “müjde” ilk defa Cumhurbaşkanı tarafından muhtarlara duyurulmuştu. Daha sonra TÜİK kamuoyunu da bilgilendirmişti.
Ocak-Mart 2017 büyüme tahmini
İktisatçılar ülke ekonomilerini incelerken milli gelir istatistiklerine muhtaçtır. Kendi çabalarıyla ana kaynaklara ulaşamazlar; bunlar bilinmiyorsa sektörlerin büyüklüklerini, zaman içindeki değişimlerini hesaplayamazlar. Her ülkenin istatistik kurumu bu görevi üstlenir. Türkiye’de TÜİK’e bu nedenle muhtacız ve milli gelir revizyonları yapılınca titizlenir, bazen endişeleniriz.
2016 revizyonlarını üç ay önce BirGün’de “Milli Gelir Revizyonu Arızalıdır” başlıklı bir yazıda tartıştım; eleştirdim. Başka meslektaşlarımız da benzer eleştiriler getirdi.
Acaba TÜİK bu eleştirileri dikkate alacak mıydı? Önceki yıllardan vazgeçtik; hiç olmazsa 2017 millî gelir tahminlerinde üretim istatistiklerini yeniden kullanmaya başlayacak mıydı? Bu beklenti boşa çıktı.
Pazartesi TÜİK tarafından yayımlanan Ocak-Mart 2017 gayri safi yurt içi hasıla (GSYH) tahminleri, ilk üç ayda yüzde 5’lik bir büyüme hızının gerçekleştiğini ileri sürüyor. Bu bulgu da aynı dönem için yine TÜİK tarafından hesaplanan üretim istatistikleriyle tutarsızdır. Kısacası, “arızalı” revizyonda ısrar edilmektedir.
Bu durumu Tablo 2 açıklıyor. 2017’nin inşaat üretim endeksleri henüz yayımlanmamıştır. Ben de TÜİK’in yayımladığı Ocak-Mart 2017 sanayi üretim endeksini kullanıyorum ve bu istatistiği önceki yılın ilk üç ayı ile karşılaştırıyorum. Sonuç, Tablo 2, satır 1’de yer alıyor: Yüzde 1,7 oranında bir büyüme.
Sanayi üretiminde bu büyüme temposunu eski GSYH serisindeki bağlantılara (1,03’lük esnekliğe) göre sektörel katma değere taşısaydık, millî gelir hesabında sanayinin büyüme hızı yüzde 1,8 olarak çıkacaktı. TÜİK ise, Ocak-Mart 2017 millî gelir tahmininde sanayi için yüzde 5,3’lük bir büyüme hızı çıkarıyor.
TÜİK’in yeni hesaplarında 2009-2015’in büyüme temposunda ortaya çıkan sapma, şimdi abartıya dönüşmüştür. (Esneklik katsayısı 1,57’den 2017’de 3,12’ye çıkmıştır.)
Bir kez daha, sanayi sektöründe üretilen katma değer (millî gelir) ile üretim istatistikleri arasında açıklanması imkânsız bir kopukluk oluşmuştur.
(Harcamalara göre millî gelir hesabında da çeşitli sorunlar, tutarsızlıklar var. Bunlara girmiyorum; gerekirse ileride eleştiririz.)
İstatistiklerle oynayarak sorunları çözmek…
TÜİK bu tutarsızlıkları nasıl açıklıyor? Duyduğumuza göre TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bu tür eleştirilerle karşılaşınca, “sanayi ve inşaat anketlerinde yalan söyleniyor; güvenmiyoruz; onları da millî gelir hesaplarıyla uyumlu hale getireceğiz” demişler.
Meslektaşımız Fatih Özatay da 14 Haziran Dünya gazetesindeki makalesinde sanayi sektörünün üretim ve millî gelir verileri arasındaki uyumsuzluğa dikkat çekiyor ve TÜİK’e, “ya bu tutarsızlığı açıkla; ya da üretim endekslerini yeniden hesapla” çağrısında bulunuyor. Fatih’in çağrısının ikinci bölümünü eleştirel bir latife olarak görüyorum.
İstatistikçiler özeleştiri yapmayı bilirler; mizah duyguları güçlüdür. Yaygın bir özdeyişleri de var. “Yeterince işkence edin; sonunda sayılar itiraf eder…”
TÜİK de tüm iktisatçıların kullandığı istatistiklere “istediğini elde edinceye kadar tepeden tırnağa yap-boz, kaynakları değiştir” yöntemleri ile “işkence” yapmış ve Türkiye ekonomisinin pek çok sorununa çözüm getirmeyi becermiştir.
2007 sonrasında ekonomi belirgin boyutlarda durgunlaştı mı? Başlangıç yılını 2009’a taşı; millî gelirin yıllık değişim oranlarını yukarı çek, ülkemiz dünya büyüme listesinde ikinci sıraya yerleşsin…
Dolarlı millî gelir düzeyi düşmekte olduğu için Türkiye’nin G20 grubu üyeliği tehlikeye mi girdi? Toplam millî geliri yukarı çek, sorunu çöz...
Ekonomi yapısal olarak düşük yatırım, daha da düşük tasarruf açmazı içinde midir? İnşaat yatırımlarından başlayarak sermaye birikimi oranını on puan yükselt. Cari açık (dış tasarruflar) değişmez; dolarlı millî gelir yukarı çekildiği için dış tasarrufların millî gelire oranı düşmüş olur. Sonuç yurt içi tasarruf oranının da on puan yükselmesidir. Bu basit revizyon sayesinde Türkiye, yüzde 30 civarında yatırım; yüzde 25 oranında tasarruf gerçekleştiren dinamik bir ekonomi halini alır. Yıllardır dışsal kırılganlıkların temel bir göstergesi ve IMF’nin reform önerilerinin ana hedefi olan “yetersiz tasarruflar” arızası buharlaşıp gider…
GSYH yükseltildiği için bütçe açığının ve devlet borçlarının millî gelire oranı da düşer. Böylece kamu açığı, devlet borçları eleştiri hedefi olmadan artırılabilecektir. Bu arada eğitim, sağlık, sosyal yardım harcamalarının millî gelire oranları da bozulmuş olacaktır. Ne gam? Sosyal göstergeler saygın dış çevreler tarafından esasen ciddiye alınmamaktadır.
İktisatçılar TÜİK revizyonlarını tutarsız, güvenilmez mi bulmaktadır? Tutarsızlıklara yol açan üretim anketlerinden vazgeç; eleştirilerin dayanakları da yok olacaktır.
Ortada sorun kalmadığı için bizler de Türkiye ekonomisini araştırmaktan; sonuçları yazıp çizmekten vazgeçelim. Dünya ekonomisine veya güvenilir istatistikleri olan ülkelere odaklanalım.