Banu ve Onur Ertuğrul kelimeleri seviyor. Evveleski çok severlermiş. Hatta favorilerini bir yerde toplamaya karar vermiş ve bu kararı da yerine getirmişler. Meslek reklamcılık ama serde “kelime ve etimoloji sevdası” var. Üstelik bazı kelimeleri de diğerlerinden daha fazla seviyorlar: Gıybet, tevafuk, muaf, aliyülala, sahih, vaveyla, faraza, merdümgiriz... Hal böyle olunca, onları büyük bir ihtimalle hiçbirinden haberdar olmayan günümüz gençliğiyle paylaşmak da vacip olmuş. Sonuç? Çarnaçar “Lugat 365 & Bazı Kelimeler Çok Güzel”.

Dünyaya gelişi, yaratıcılarının sevgi ve gayretiyle oldu, doğuş yeri de Instagram ve Twitter. Her gün bir kelimeyi hatırlamışlar. 365 kelime olunca da projemizi tamamlarız diye düşünmüşler. Milliyet Sanat’taki söyleşide, “Kiminin anlamını, kiminin sesini, kiminin etimolojisini, kimininse sadece varlığını” sevdiklerini söylüyorlar. Onlara güzel bir tasarım giydirip paylaşmışlar. Bu paylaşımın büyük bir ilgiyle karşılanması da ahir zaman mucizesi olsa gerek. Umarım Lügat 365’e ilgi gösteren sahiden de gençler olsun. Şahsen pek ihtimal vermiyorum ama olursa ne iyi olur.

Bazı arkadaşlarım, kendilerini daha ciddi ve malumatfuruş (heh he!) göstermek için ya da komiklik olsun diye benzer kelimeler kullanırlar. Oysa yaş icabı bizim çocukluğumuz ve gençliğimizde hiç böyle bir durum yoktu. Okullar mektep, öğrenciler talebeyken ve ‘ane’ son eklerinden henüz ‘h’ harfi düşmemişken, biz bu kelimelerin çoğunu şakır şakır ezberlemiştik. Sadece divan şiiri örneklerinde kelime bakmak gerekirdi. Bir de, Cenap Şahabettin’de, tabii. Şahsen Yahya Kemal ile hiç sorunum olduğunu hatırlamıyorum ama Abdülhak Hamit Tarhan insanı sarsardı doğrusu.
Öte yandan bunlar, sanki aruza destek olan kelimelerdi. Açık-kapalı hecelere kollarını açarlar, o sıralar harflerin şapkaları da lisandan sürülmediği için yerine göre kısa, yerine göre uzun olmakta zorluk çekmezlerdi. Aruzun müziğini hep sevmişimdir. Kalıpları hece hece işaretlemeden hangisi olduklarını anlamak da bence bu müzik sayesinde mümkün olur. Onun için biz bu kelimeleri yabancı ve düşman değil, dost sayarak büyüdük. Gerçi ortaokuldaki sınıfımızda aruzu doğru dürüst öğrenmiş iki kişiydik, o da başka.

Banu ve Onur Ertuğrul’un diğerlerinden daha çok sevdiği kelimeler bugün de bana keyif veriyor: “Gıybet, tevafuk, muaf, aliyülala, sahih, vaveyla, faraza, merdümgiriz”. Bir de ‘namütenahi’ var ki, onu da pek severim. Önce ne yapacaklarını tasarladıklarını, sonra kelime avına çıktıklarını söylüyorlar. Anlaşıldığı kadarıyla en yorucu olan da kelime avcılığı olmuş, ancak sonuçları çok parlak. Özellikle sevdikleri yazarların eserlerinden o kelimelerin kullanılışına örnek vermek, çok yerinde bir fikir. Listeden bazı kelimeleri seçip kendime gözdeler listesi yaptım. Sonra da içlerinden (meselâ ‘kalendermeşrep’ gibi) bir tür hayat felsefesi yansıtan kelimeleri seçtim.

Yazının başlığına yerleştirdiğim ‘çarnaçar’ı da çok severim. Bir işi ister istemez yapmanın, böyle çıngır çıngır ifade edilmesi o işin yapılış şeklini de daha hoş bir hale getiriyor sanki. Bu kelimelerden bihaber olan yeni neslin mal bulmuş mağrıbi gibi üstlerine hücum edeceğini pek sanmasam da, Twitter’da yayınlanan gündelik kelimelerin ve kitabın kendisinin çok ilgi gördüğü bir gerçek. Keşke bu ilgi hep devam etse de, kelimelerin hiç değilse bir kısmı yeniden lisana dönse.

Ne diyelim, işte bu kazanç aliyülâlâ olur. Kullanan arkadaşlardan da rica edeceğim. Sondaki iki ‘a’ya şapka koymayı ihmal etmesinler. Yoksa ‘âlâ’ yerine ‘ala’ olur, çıkar.