Bugünlerde halkçı bir iktidarın finansal tehditlerle nasıl yok edilmeye çalışıldığı deneyimini Yunanistan gözler önüne sererken, Yunanistan milli gelirinin tam 10 katını sadece 3 haftada silen Çin “mucizesi” neo-liberalizmin gerçek yüzünü ortaya seriyor. Yunanistan’a acı reçeteleri uygulamadan metelik koklatmamanın tüm dünya emekçilerine “bir ders” olduğunu sananlar, küresel kapitalizmin motorlarından biri olan Çin’deki yarılmayla asıl dersi almaya hazırlanıyorlar.

ÇİN'DE NELER OLUYOR?

2008 yılından bugüne kapitalizmin içinde bulunduğu bunalım sürecinin ayırt edici özelliklerinden biri, meselenin özünde 1970’lerin sonundan bu yana biriken hızlı finansallaşmaya bağlı kriz dinamiklerinin yer almasıdır. Ve de elbette gelinen şu noktada kapitalist sistemin artık birikim yaratma yeteneğini kaybettiği gerçeğidir. Yatırım ve tasarruf oranlarında dünya çapında rekorlar kırarak aşırı üretimini ihracat yoluyla avantaja dönüştüren Çin’in son dönem yaşadıkları ise tam da bu gerçekliğe ışık tutacak cinstendir.

2011 yılına kadarki 10 yıllık bir dönemde Çin, dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumunu elde ederek hızlı bir büyüme ivmesiyle tarihinin cilalı dönemlerini geçirdi. 2008’de ABD merkezli başlayarak tüm dünya ülkelerine sıçrayan ve küresel bir durgunluğa dönüşen krizin başlangıç yıllarını da kapsayan bu dönemde tüm dünya ekonomisi küçülürken Çin, daralan küresel ticaret hacmine rağmen yatırımlarını artırabildi, büyüme ivmesini- geçmiş yılların şaşalı oranlarına ulaşamasa da- diğer ülkelere kıyasla yukarıda tutmayı başarabildi. 2011 yılına kadarki son 20 yıllık ortalama büyümede Çin yüzde 10,42 seviyesini yakalarken, örneğin Hindistan yüzde 6,8, Malezya yüzde 5,1 ile bu büyüme hızının altında kaldı. Keza ABD söz konusu dönem aralığında yüzde 2,5, Japonya ise yüzde 0,9’luk büyümeye sahip oldu.

Kaynak: IMF

2015 yılında 6 yıllık en düşük büyümesini yaşayan Çin ekonomisinde yavaşlamanın başlangıç dönemi 2011 sonudur. 2000-2011 yılları arası sağlanan ortalama yüzde 10,3’lük bir büyüme, 2012 yılı itibariyle yüzde 7’li seviyelere çakıldı. 2013’te 7,75, 2014 yılında ise 7,36 olarak gerçekleşti, IMF tarafından en son revize edilmiş haliyle 2015 ve 2016 yıllarında da sırasıyla yüzde 6,8 ve yüzde 6,3 olarak gerçekleşmesi öngörülüyor.

İNŞAAT VE FİNANSAL RANTLARDA OLUŞAN BALON

Çin’de ihracata dayalı büyüme modeli, 2008’de daralan ticaret hacmi ve gerileyen küresel taleple birlikte darbe yedi. Gelişen süreçle birlikte ABD tarafından salık verilen niceliksel gevşeme paketleriyle birlikte doların yuan karşısında erimesi ise Çin’in ihracatına ikinci bir tekmeyi indirdi.

Büyümeyi yeniden canlandırmaya dönük izlenen iç talebi artırma politikalarının bir parçası olarak gayrimenkul ve altyapı alanları büyük çaplı kredilerle cazip hale getirildi. 2009’da başlayan borçlanma furyası eşliğinde 2014 yılına gelindiğinde krediler neredeyse milli gelirin yüzde 200’ünü oluşturuyordu. Genel olarak kapitalizmin tipik eğilimine paralel Çin de sermayenin birikim temposu düşmeye başladıkça spekülatif temelli konut piyasalarına, çeşitlendirilmiş kredi enstrümanlarına, nüfusun bir bütün olarak borçlandırılmasına bir can simidi gibi sarılmış oldu. Bir de Çin’de dış ticaret fazlalarıyla elde edilmiş 3 trilyon doların üzerindeki rezerv miktarının bu finansallaşma eğilimini destekleyecek kredilere kolayca dönüştürüldüğü düşünülürse, oluşan kredi hacminin boyutlarını tahmin etmek zor değil.

Özellikle son üç yıldır büyüyen kredi risklerinin ana kaynağının banka kredileri olması, finansallaşmanın o bilinen çözümlerinden biri olan “riskin çeşitlendirilmesi” hedefiyle Çin hükümetini tahvil ve hisse senedi pazarını genişletmeye dönük teşviklere yönlendirdi. Çin Merkez Bankası tarafından seri faiz indirimleri ve teşvikler eşliğinde uygulanan genişleyici para politikaları sayesinde 2015 ilk yarıda borsa yüzde 60 yükseliş gösterdi, son iki hafta içinde de yüzde 30’a yakın değer kaybetti.

İşte yine tipik bir eğilim olarak, gerileyen sanayi karlarının üretilmişleri finans mantığı içinde yeniden değerleyerek ikame etme kolaycılığının ya da kurnazlığının bedelini en nihayetinde Çin de ödüyor. İnşaat üzerinden yaratılan sahte şişkinlik konut fiyatlarının gerçeklerle yüzleşmesi sonucu patlamaya doğru gidiyor. Çin Merkez Bankası’nın “faizleri indiririm yatırımları canlandırırım” tezi her oluşan fonun kumarhane masalarında ekonomiye katkı sunmadan ceplere inmesine yol açıyor.

ABD ve Troyka grubu buyursun buradan yaksın…