Olmasından hep korkulan şey olmuş, ABD başkanı basmaması gereken, hatta varlığı bile  insanlık suçu olan bir düğmeye basmış, dünya nükleer kıyametine ulaşmıştır. Geriye sadece iki insan kalmıştır: O düğmeye basan başkan Billy (Cumhuriyetçi Parti) ve onun hem danışmanı hem de çocukluk arkadaşı olan biyokimyacı Ray (başkanın danışmanı olmasına rağmen, gizli bir Demokrat Parti taraftarı).

Bu iki insan, böyle bir kıyamet öngörülerek inşa edilmiş bir kubbede, birkaç balık ve minik bir sebze bahçesini hayatta tutarak yaşamaktadır. Bir gün, üç balıktan dişi olan ölür. Bu yeni bir felakettir çünkü geriye kalan iki balık üreyemeyecek, bir süre sonra ellerinde domates, biber ve konserveden başka bir şey kalmayan Billy ve Ray de ölümle yüzleşecektir.

Ama beklenmedik bir şey olur: Geriye kalan balıklardan biri, türün devamını sağlamak için mutasyon geçirerek dişiye dönüşmeye başlar. Dönüşüm tamamlandıktan kısa süre sonra da yavru balıkların tankta dolaşmaya başladığını görürüz. Yaşam kendine bir yol bulmuştur.

2022'nin gözden kaçmış güzel filmlerinden Biosphere'de, kendi yıktıkları dünyada yaşamaya çalışan bu iki insanın toplumsal cinsiyet sorunlarıyla nasıl başa çıktıklarını izleriz: Türün yok oluşu tehlikesiyle ortaya çıkan mutasyon balıklarla sınırlı kalmamış, adamlardan biri de dişileşmeye başlamıştır. Ray'e göre, kendisi daha maskülen olduğu için erkek olarak kalmıştır. Memeleri büyüyen, erkeklik organları her geçen gün biraz daha vücudunun içine çekilerek dönüşen Billy, önce bu durumdan çok rahatsız olur; 'daha az maskülen' olmanın zayıflık olarak görüldüğü, hatta neredeyse suça dönüştüğü bir dünyada öğrenmiştir erkeklik ve kadınlık durumlarını. Ama sonra, bedensel değişimin zihinsel etkilerini de görmeye başlarız. Örneğin, ilk kez regl olan Billy, bunun kendisini güçlü hissettirdiğini söyler. 

Ama bu sefer işler Ray için kötüleşmeye başlar: bedeni mutasyona uğramayacak denli 'errrkek' olan Ray, insan türünün yaşayabilmesi için, o güne dek 'erkek' olarak tanımlanmış biriyle ilişkiye girme düşüncesinden dehşet duyar. Böylece kubbeyi homofobik bir nefret atmosferi kaplar. 

Filmin mutasyon konusunda, özellikle mutasyonun süresi hakkında bilimsel gerçeklerden uzak olmasına takılmayın; bu keyifli filmin asıl derdi toplumsal cinsiyet kurumlarını, öğrenilmiş erkeklik ve kadınlık hallerini tartışmak... 

Bu konuyu daha önce Karanlığın Sol Eli adlı müthiş romanında Ursula K. LeGuin işlemişti: Galaksi konseyinin temsilcisi olarak Gethen'e giden Genli, bu gezegende 'cinsel sapık' olarak tanımlanır. Çünkü Gethenliler yaşamlarını doğdukları cinsiyetle sürdürmez, belli bir yaşta  cinsiyetleri değişir. Hayatı boyunca hep erkek kalacak olan Genli'ye 'sapık' demelerinin nedeni budur.

LeGuin'in anlatısı çağının ötesindeydi. İşin kötüsü, 21’inci yüzyılın dünyasında yapılan Biospehere de çağının ötesinde görünüyor. Mümkün olsa gökkuşağının oluşmasını bile yasaklayacak Türkiye gibi homofobik ülkelerde böyle bir filmin gösterime girdiğini düşünmek, rahatlıkla bir LeGuin romanı konusu olabilirmiş.

***

Biosphere'i izlediğim hafta, oyuncu Charlize Theron'un evlat edindiği 11 yaşındaki oğlan çocuğun ameliyatla cinsiyet değiştireceği haberiyle karşılaştım.

Theron'un açıklamalarına bakılırsa, çocuk erken yaşlarından itibaren kendini kız olarak görüyormuş, o da buna saygı duyarak ameliyatı destekliyormuş. Bir taraf homofobi ve LGBTİ+ düşmanlığıyla insanların hayatını karartırken, diğer tarafın da böyle abartılı bir 'özgürlükçülük' taslamasını epey rahatsız edici buluyorum. Çocuk sabaha kadar televizyon izlemek ya da bilgisayarda oyun oynamak istese uyku düzeni ve sağlığı bozulacağı gerekçesiyle izin vermeyen ebeveynin aynı çocuk için cinsiyet değiştirme operasyonu ayarlaması, hiçbir şey olmasa bile en azından tutarsızlıktır.

Etrafında gördüğü eril ve dişil karakterleri taklit ederek gelişimini sürdüren insan yavrusu, her şeyi yapabilir, her şeyi isteyebilir, her şeyi mümkün görebilir. Bu bağlamda, bir kız çocuğun oğlan gibi ya da oğlan çocuğun kız gibi giyinmek istemesi, hatta kendini öyle hissetmesi bile doğaldır. Çocukların 'errrkek gibi erkek' ya da 'hanım hanımcık' olarak yetiştirilmediği bir dünya, kesinlikle bugünkünden daha iyi olacaktır. 

Yasal olarak erginleştiğinde her birey, kendini istediği gibi tanımlama ve bedeni üstünde istediği her tür değişimi yapabilme hakkına da sahip olmalıdır. Ailenin desteği işte o zaman her şeyden daha önemli hale gelecektir. 

Ama 11 yaşında bir çocuğu, ileride düşünceleri değişirse sonuçlarını geri alamayacağı bir operasyonla dönüştürmek, en az çocuk evliliği kadar büyük bir kötülük bence...