Yeşim Tabak, geçen cuma Büyükada Lale açıkhava sinemasındaki Casablanca gösteriminden sonra, perdede Casablanca, gökte mehtap, gazozlar ve çıtlanan çekirdekler eşliğinde geçen bu akşamın güzelliğinden söz ediyordu. Meslektaşım/arkadaşım Yeşim, SİYAD Yönetim Kurulu üyesi. Geceyi Adalar Belediyesi desteğiyle düzenleyen de Sinema Yazarları Derneği’ydi zaten.

Sahiden nefis bir geceydi. Lale Sineması ağzına kadar doluydu. Yeşim çıkıp filmi tanıttı, bir ara mikrofonu SİYAD Başkanı Başkan Tül Akbal Süalp’e vermeyi başardı ama Tül, ilk fırsatta emaneti iade etti. Sonra da Fatih Özgüven, Casablanca hakkında konuştu. Hatta Michael Curtiz’in filmini aşkta fedakârlık açısından, Atıf Yılmaz’ın Selvi Boylum Al Yazmalım’ı ile mukayese etti. Gerçi Curtiz’in adını verdim ama, Casablanca deyince onu kim hatırlar, bilemiyorum. O filmin adı anılınca akla hemen talihsiz bir aşkın iki kahramanı, Rick (Humphrey Bogart) ile İlsa (İngrid Bergman) gelir çünkü.

Casablanca gecesinin en hoş tarafı ise, ücretsiz olarak herkese açık olmasıydı. Sinemayı dolduran da adalılardı zaten. Biz Bostancı tarafından mesai arkadaşım Ayhan Şensoy ve eşi Zeynep ile geldik. Biz derken kendimi ve Kutlukhan Kutlu’yu kastediyorum. O kadar zor yürüyorum ki, ancak o gelirse gidebileceğimi söylemiştim. Bazı basamakları, onun ve Ayhan’ın ortak desteğiyle aştım. Sinemaya giden yol, biraz yokuş olsa da, yürünmeyecek gibi değildi. Böylece, beni golf arabası gibi bir şeye bindirmek isteyen arkadaşlarıma her şeyin bitmediğini gösterdim. Aslında, nankörlüğün dikâlâsı, tabii. Ancak şu da biline ki, Lale Sineması’nın bir buçuk kata eşdeğer dik taş merdivenini “birkaç basamak” diye tanımlayan Yeşim, gazabımdan kurtulmayacak.

Akşamın bir başka güzel yanı da, filmden önceki SİYAD yemeğiydi. Derneğimizin memnuniyet verici sayıda üyesi, filmden iki saat önce kıyıda bir restoranda buluştu (reklam olmasın dedim). Ben hâlâ ara ara olduğu gibi, “Bu kim?” diye sormaya devam ettim ama masummuşum, akademisyen konuklarımız da varmış. Hasılı, çok sevindiriciydi. Umarım bundan sonra da yaparız. Ama asıl tekrarlanmasını istediğim şey, o akşamki gösterim gibi etkinlikler. Hem üyelerimizle hem dışarıdan gelmiş arkadaşlarla bir araya geliyoruz, hem de çok sayıda semt halkı geceye anlam katıyor.

Eve dönüşüm biraz acıklıydı ama, ertesi gün öğlene kadar dinlenip sonra da MGSA’daki Geek Festival Avrasya’ya gitmeyi başardım. Gene Kutlukhan’la, çünkü ikimiz de konuşmacıydık. Oradaki rengi, hareketi anlatmak zor. Potter çevirmenlerinden biri olmasam, yaş ve saç itibariyle çok tuhaf kaçardım ama, Harry böyle durumlarda bizi hep kurtarmıştır. Ne yazık ki, oradan çıktığımda artık tamamen pes etmiştim. Büyük bir heyecanla beklediğim, arkadaşım Emin Fındıkoğlu’na fazlasıyla hak ettiği bir Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nün sunulduğu 22. İstanbul Caz Festivali açılışına gidemedim. Hem ödülünü alışını görmek, hem de 12 kişilik band’iyle (ki o band’de de pek çok arkadaşımız var) onu dinlemek isterdim. Ama Ayşe’ye durumu bildirdip eve gittim, mecburen.

Gene de iyi bir hafta sonu olduğunu düşünüyordum. Pazar günkü olaylara kadar... LGBT Onur Yürüyüşü’nün çevik kuvvet engellemesi, Grup Yorum konserinin mahkeme kararıyla yapılması (sokak aralarında engellemeler oldu ama) kara bir gün geçirmemize neden oldu. Neyse ki, Joan Baez’in katılımı biraz yüzümüzü güldürdü. Onun için Casablanca gösterimini anlattım. Güzel şeyleri de hatırlamak gerek.