Geçen gün, 04.00’te kalkıp Muhammed Ali’yi izlemek için televizyonu olan komşuya koştuğumuz günlerin özlemi dürttü galiba, Trump-Biden tartışmasını canlı yayında izleyelim dedik!

Sabah 04.00’te kalkmak dışında M.Ali maçıyla kurulabilecek tek benzerlik şuydu: Maç öncesi mutlaka Ali’nin kazanacağını düşünürdüm ve yanıltmazdı; Trump-Biden düellosu öncesinde de tartışmadan bir şey çıkmayacağını düşünüyordum, ki onlar da yanıltmadı.

Dün göz attığım dünya medyasındaki değerlendirmelerinin tümü de tartışmanın “seviyesiz”liğinde anlaşmıştı. ABD gazetelerindeki yorumlardan birinde; “Bu damarlarınıza çamaşır suyu enjekte ettiğinizde görebileceğiniz türden bir tartışma” deniyordu. CNN “Tümüyle berbat tartışma” derken, BBC “Tarihteki en kaotik ve kindar Beyaz Saray tartışması”, Alman ZDF de “ABD’deki TV düellosu siyasi kültürün dibi” demişti.

Böylesi bir tartışmanın herhangi bir Amerikan vatandaşının fikrini değiştirmiş olabileceğini de sanmıyorum.

Çukur başlığının bizim TV dizisiyle ilgisi yok, o dizi bu tartışmayla kıyaslandığında çok yukarılarda kalır. Bana “çukur” dedirten ZDF’nin “siyasi kültürün dibi” değerlendirmesi oldu.

Dünyanın farklı yerlerinde seçimle gelen liderlerin otoriterleşerek seçimle gitmemeyi bile dillendirebildikleri günümüzde, onları iktidara taşıyan sağ popülizm siyasi kültürü de şimdiye kadar görülmemiş derecede aşağılara çekiyor.

Trump, seçim sonucunu tanımak konusunda daha önce söylediklerini yineleyerek, sonuçlara kayıtsız şartsız saygı duyacağını söylemeyi reddetti. Her iki adayın ifadelerinin ve kullandıkları verilerin doğruluğunu denetleyenler söylenenlere yalan ve abartının hâkim olduğunu saptadılar.

Büyük ölçüde Trump’ın her lafa dalıp söz kesmesiyle, Biden’ı uyuşturucu sorunu olan oğlu üzerinden vurma çabasıyla bir tür “ergen atışması” gibi geçen tartışmada, bizim Türkiye siyasetini anımsatan ve “sağ her yerde aynı” dedirten anlar da vardı.

Bizde kendilerine karşı çıkan herkesi “gominist”likle suçlayanlar gibi, Trump da “uysa da uymasa da”, hayatının hiçbir anında sosyalizme yakın olmamış Biden’ı “sosyalistlikle” ve “aşırı sol”la kucak kucağa olmakla suçladı.

Gazetecinin defalarca aşırı sağı sokaklardan uzak durmaya çağırıp çağırmayacağını sormasına karşı, önce epeyce “Bana sağcılar suç işliyor” dedirtemezsiniz diye yutkundu Trump. Aşırılıkçı şiddetin bir sağ problem olmadığını yineledi durdu. Sonunda tamamen beyaz erkeklerden oluşan göçmen karşıtı aşırı sağcı grup “Gururlu Oğlanlar”a (Proud Boys) seslenip “Çekilin ve beklemede kalın. Ama bakın size ne diyeceğim; birileri Antifa ve sol hakkında bir şeyler yapmalı”, cümlesi çıktı ağzından. Seslendiği grup da sosyal medyadan derekap yanıtladı: “Çekiliyor ve beklemede kalıyoruz, Efendim.”

Trump’ın sürekli, “Hadi, yasa ve düzeni savunuyorum desene. Yasa ve düzen (law and order) diyemiyorsun” diyerek güvenlikçi bir yaklaşımla Biden’ı sıkıştırması da yerli siyasetteki “Hadi PKK’yı terörist ilan etsene” söylemine pek benziyordu.

Tartışmanın yapıldığı salonda yalnızca 80 kişi vardı ve herkesin maskeli olması kuralına karşın Trump ailesi salona girer girmez maskelerini çıkarmıştı.

Trump bu haldeyken, Biden’ın hanesine yazılabilecek tek olumlu şey genellikle sakin kalabilmesi ve “bunak” olmadığını gösterebilmesiydi. Onun ötesinde, ülkenin ve dünyanın önemli sorunlarına dair dişe dokunur şeyler söylemedi.

Nitekim, CBS’in tartışma sonrası kamuoyu yoklaması programı izleyenlerin yüzde 69’unun tepkisinin “kızgınlık” olduğunu gösterdi.

Asıl görülen ise, otoriterizmi yükselten sağ popülizmin siyasal kültürü çukura gömdüğüydü!