Onur Kılıç “Cumhurbaşkanı’na hakaretten” tutuklandı. Suç işlediğini kabul etmedi, “Gerçekleri söyledim” dedi. Sonra gerçekleri söyleyen Kadir Yavaş ve Şafak Kurt da tutuklandı. Bugün tutukluluklarına itiraz edilecek, belki de bu akşam hapisten çıkmış olacaklar. Zaten hapiste olmamaları gerekiyor. Söylediklerini bir kenara bırakın, tutuklanmaları, bu suçtan tutuklanmaları, bu suçla suçlanmaları bile hukuka, kanuna ve Anayasa’nın da üzerinde olan uluslararası sözleşmelere aykırı.

Evet, onlar hukuki değil siyasi bir mücadele yürüttükleri için hapisteler ama hukuki durum ne?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin konuyla ilgili birçok kararından biri, yazar Meral Tamer ile Milliyet Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Eren Güvener’in başvurusuyla ilgili. Davanın konusu, Tamer’in dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 1999 depremindeki sorumluluğuyla ilgili yazdığı iki yazı. Bu yazılar sebebiyle Tamer ve Güvener’e TCK’nin 158. maddesi uyarınca “basın yoluyla cumhurbaşkanı’na hakaret” davası açıldı. Gazetecilere birer yıl dörder ay hapis cezası verildi. Tamer’in cezası ertelendi, Güvener’in hapis cezası para cezasına çevrildi. Yargıtay kararı onayınca AİHM’e gittiler. (İkisi de tutuksuz yargılandı ve dava sonucunda suçlu bulunmalarına karşın hapse girmediler.)

AİHM, Türkiye’nin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verdi ve tazminata mahkûm etti. Karara göre, “mevcut dava koşullarında hiçbir şey hapis cezası verilmesini haklı çıkaracak nitelikte değildi.” Kararda ayrıca, hakaret suçunun cezalandırılmamasına ilişkin içtihat ve raporlar hatırlatıldı:

“Kabul edilebilir eleştiri sınırları hususunda ise AİHM, sıradan bir kimse ile karşılaştırıldığında bu sınırların, halka mal olmuş bir kişi olarak hareket eden siyaset insanları için daha geniş olduğunu birçok kez kabul etmiştir.”

Başka bir AİHM kararı da Fransa Cumhurbaşkanıyla ilgili. Cumhurbaşkanına “Defol git, geri zekâlı” pankartı açan Hervé Eon suçlu bulununca AİHM’e gitti. AİHM, pankartın siyasi nitelikli bir eleştiri olduğuna hükmetti, Eon’un siyasi mücadelesi ile kullandığı ifadeler arasında “bağlantı” olduğuna karar verdi.

Durumun siyasi eleştiri açısından hukuki yönü özetle bu. İç hukuktaki garabet ise hâkimin tutuklama kararı vermek için kanunu zorlamasıyla ortaya çıktı. Hâkim Müslüm Güneş karara, Onur’a isnat edilen suçun “katalog suç” olduğunu, tutuklamanın “ölçülü” olduğunu yazdırdı. (Bu tanımı, terör savcılarının kes-yapıştır tutuklamaya sevk kararlarından tanıyoruz, Ergenekon, KCK, Devrimci Karargâh gibi örgüt davalarındaki.) Katalog suçlar arasında “soykırım ve insanlığa karşı suçlar, işkence, kasten öldürme, uyuşturucu madde ticareti, devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene karşı suçlar…” var. Hâkim Güneş, Cumhurbaşkanı’nı da “devlet” sayıp ona göre mi hareket etti bilinmez ama yaptığı (şimdilik) kanuna aykırı. Dolayısıyla tutuklama gerekçesi de öyle.

Başta da söyledim, durum hukuki değil, siyasi. Yoksa bir burjuva demokrasisinde dahi cumhurbaşkanına hakaret iddiası “terörle mücadele polisi” tarafından soruşturulmaz.

Onur’un tutuklama gerekçeleri arasında Erdoğan’a diktatör dediği iddiası da var. Ne diyecekti ki? Erdoğan diktatördür, biz de bir diktatörlükte yaşıyoruz. Ve Onur’la gurur duyuyoruz.