12 Eylül 1980 askeri darbesi, hemen her alanda olduğu gibi şehirler üzerinde de kalıcı tahribatlar yaratmıştı. O etkilerin bir kısmı bugün de örtük ya da açık olarak gözlenebilir. Ayrıca şehirlerin mekânsal ve toplumsal olarak hapsedildikleri idari ve politik düzen de büyük ölçüde 12 Eylül darbesiyle inşa edilmişti.

Şehirlerdeki gündelik hayat bakımından darbenin en önemli yansımalarından birisi, sokaktaki şiddetin bıçakla kesilir gibi bitirilmesiydi. Darbenin hemen ardından medya, Türkiye’de şehirlerin uzun zamandır aradığı “huzur ve sükun”u bulduğunu yazmıştı. Zira artık bombalar patlamıyor ve cinayetler işlenmiyordu. Meşhur ifadeyle ‘kardeş kavgası’ bitmişti. O kadar ki kavga yapan ‘kardeşler’ bile bunun nasıl olduğunu anlayamamışlardı.

Ne var ki aynı süreçte ve aynı hızla şehirlerde yeni, bambaşka bir şiddet ortamı inşa edilmişti. Buna uygun şekilde görünür şiddetin yerini, görünmez kalmasına çalışılan şiddet araçları ve ortamları almıştı. Bu yeni olgunun, sokaktaki şiddet örneğinde olduğu gibi aktif tarafları yoktu. Sadece uygulayıcıları ve mağdurları vardı. Uygulayıcı olan, şehirlerin ‘huzur ve sükun’ mekanları haline geldiğini söyleyen sistemdi. Bu tek yanlı şiddet olgusunda sistem, önüne gelen ne varsa eziyordu. Arzu etmediği her ne varsa onu yasaklıyor, yapmak istediği ne varsa, “ihtiyaca göre” açık ya da örtük şekilde gerçekleştiriyordu. Şehirler artık bu sistem şiddetinin merkezlerine dönüşmüştü. Her şehir bu şiddetin sembolik imgeleriyle doluydu. Tren garları, otogarlar, ana arterler ve meydanların görünür yerlerinde “arananlar”ın fotoğrafları asılıyor ve şehirlerin giriş ve çıkışlarında kimlik kontrolleri yapılıyordu.

∗∗∗

Darbe ile birlikte şehirlerin şiddet alanları olarak inşasının çok farklı biçimleri ortaya çıkmıştı. Mesela hemen her şehrin işkenceli sorgu merkezleri vardı ve buralarda öyle vahşi bir şiddet yaşanıyordu ki, neredeyse tüm şehir bu mekanları konuşuyordu. Belki böyle olması özellikle arzu edilmişti. Bu mekanlara birinin götürülmesi demek, türlü işkencelere maruz kalması ve daha önemlisi sağ çıkamaması demekti. Nitekim tam da öyle olmuştu. Verilere göre darbe sonrası süreçte 171 kişinin hayatına bu tür mekanlarda son verilmişti.

Darbe şehirlerinin şiddet mekanlarından ikincisi, bir kısmı yeni dönemin politikalarına uygun olarak inşa edilmiş hapishanelerdi. Bunlar, uygulama biçimleriyle tıpkı Nazilerin soykırım sürecinde gerçekleştirdikleri toplama kamplarına benzerlik taşıyorlardı. Tutuklular buralarda birer asker veya esir gibi muameleye tabi tutuluyor ya da tutulmak isteniyordu. Bu mekanlara kapatılanların sayısı o kadar çoktu ki darbeyi takip eden yıllarda hapishanelerin sayısını çoğaltmak için özel bir çaba gösterilmiş; sadece 3-4 yıl içinde ülke çapında onlarca yeni hapishane inşa edilmişti.

∗∗∗

Darbe medyasında tersi iddia edilse de yeni dönemin en önemli şiddet biçimlerinden birisi de kendine özgü biçimlerde işlenen politik cinayetlerdi. Bunların bir kısmı işkence mekanlarında bir diğer biçimi ise evlerde ve sokaklarda gerçekleşmişti. Bu cinayetlerin görünür gerekçesi daima katledilenlerin “kaçmaya ya da “çatışmaya teşebbüs etmesi” olarak gösteriliyordu.  Elbette bu uydurma gerekçeler, cinayetlerin bir tür meşruiyeti için üretilmişti. Ama herhalde bu cinayetlerin en tipik türü idamlardı. Mahkemeler süratle idam cezalarına hükmediyor ve bu kararların bir kısmı hapishanelerde, sabaha karşı şehir uyurken infaz ediliyordu. Darbe sonrası dört yılda, 22 şehirde toplam 50 hükümlü idam edilmişti.

Özetle darbenin şehirleri, adına ‘kardeş kavgası’ denilen sokak şiddetinin değil ama bambaşka bir şiddetin mekanları haline gelmişti. Darbe gerçekte şiddeti tasfiye etmek için değil, yeniden kurmak için bir işlev üstlenmiş ve bu sürecin içinde hemen her şehrin ürkütücü deneyimleri oluşmuştu. Gelgelelim, bugün bu şehirlerin hafızasında sözkonusu şiddetin izlerini gösterecek bir imge bulmak bile olanaksız. Şehirler bu şiddet geçmişinden tümüyle habersiz duruyor ve şehir yönetimlerinin gündeminde sözkonusu geçmişi gelecek kuşaklara aktarma yönünde en küçük çaba bile yok. Aslında bu durumun kendisi de bir tür görünmez şiddettir ve hatta bütün diğer biçimlerden çok daha ağırdır.