“Dava da dava… Dava da dava… Dava kadar taş düşsün başınıza…” demek isterdim ama son birkaç yılda bu davanın ne davası olduğu biraz biraz daha da anlaşılıyor. Dava demek rant demek en başta. Dava demek komisyon demek. Dava demek dolanbaşlı yoldan gelen bağış üzerine iş takibi yapmak demek. Dava demek, ahlaklı gibi görünüp en akıl almaz acımasızlığı yapmak demekmiş. Dava demek koltuğu bırakmamak, dava demek, cemaatleri beslemek, onları en kritik yerlere yerleştirmek, çıkar için hayat karartmakmış. Dava demek, okuyana, eğitimliye dert olmak, hayatlarını bunaltmakmış. Dava demek gence, öğrenciye çile olmak, ülkeden kaçırmaya çalışmakmış.

Dava demek beyin göçünü desteklemek için yapılabilecek her türlü akılsızlığı yapmak demekmiş. Dava demek geçiş garantisini, öyle böyle de değil, akıllara sığmayan oranlarda verip köprüler, yollar yabmakmış. Bir de garantileri döviz üzerinden yaptık mı, değmeyin sakalımıza. Dava demek, kendi içinde pastayı paylaşamayıp ülkeyi uçurumun kenarına getirmek, vatandaşı vatandaşla karşı karşıya getirmekmiş. Dava demek, adam kayırmakmış. Dava demek Audi’yi beğenmemek, tabaksız kalmamakmış. Dava demek yük katarı uzunluğunda makam arabalarıyla, çakarlarla, tuhaf sesli kornalarla, emniyet şeritlerinden, gerekirse vatandaşın üzerine üzerine hızla sürerek geçerken bitmek bilmeyen konvoylarda boş boş hava basmakmış. Dava demek yurt dışında kendi kendine tokalaşmakmış.

Tabii dava insanı olunca yapmanız gereken, yapmazsanız olmaz şeyler de var. Mesela sürekli kandırılmanız gerekiyor. Mesela kendisini büyütüp palazlandırdığınız oluşumların altında ezilmek demek. Davanın ana ameli rant olunca da artık, davaşörler arasında bir farklılık olabiliyor. Kimi dava dostları daha karlı alış-verişlere, kimsenin denetlemediği noktalarda, limanlarda, marinalarda bir takım fantastik akçeli işlere girebiliyor. Mesele kazanç olunca, gün geliyor, en güzel nehirlerimiz, en güzel ağaçlarımız davanın altında kalabiliyor. Ama üzülmeyin, dava insanları bu güne kadar ülkemize milyarlarca fidan ağaç ekmiş. Gün hesabına vursan acayip bir sayı ediyor bu arada.

Davanın bir de ar-ge kısmı var. Dava sayesinde yıllardır yerli ve milli Vanilli araçlarımız, uçan arabalarımız, sarı çfke taksilerimiz vatan ve millet sevdasının o ince yorganının altından bir türlü çıkamıyor. Dava denildi mi akan sular duruyor. Dava sevdalıları zaten halkla iç içe yaşamayı da çok seviyor. En basitinden bir el sallamak için bile halktan 200-300 metra mesafe almak gerekli. Dava demek şatafat demek, gösteriş demek. Ama içi boş altın varaklı bir tencere misali, modern dünyada içi boş tencerenin güncel Halil İbrahim sofrasında da hiçbir yeri yok. Tencere altınla kaplı, içi bomboş. Bir de boş tencere nasıl ses yapıyor bilmezsiniz… Soran olursa en süpersonik ülkeyiz. Tüm dünya bize neden düşman acaba? Altın kaplamalı tenceremizi çekemiyorlar herhalde. Marketlerinde kuyruklar… Bizde ise davasız vatandaşları markete girdi mi iki poşet alışveriş yapıp 250 lira vermek zorunda kalıyor. Onu da cebinde bulamıyor. Çıkart cebinden telefonunu göreceğim. 2021 yılında cebinde cep telefonu var demek?

Dava bitmiyor, dava devam ediyor. Yurtta ve yurt dışında. Paralar, gemiler, uçaklar, limanlar, şirketler, akrabalar ve diğer tüm lüksler bir yanda ışıl ışıl parlarken, bir yandan da geleceği, hayatı kararan insanlar.

Dava da davaymış hani. Üzerine koy koy bitmedi, yetmedi; doymadı, gitmedi.